8 Mart geldi, pencereni aç! | Değişim, umut, perspektif için kadın hikayeleri

Değişim,

umut,

perspektif için

kadın hikayeleri 

Size; düşleyerek, düşünerek, başlatarak ve büyüterek güçlenen kadınlardan selam getirdik. Bazıları sorguluyor, bazıları ses çıkarıyor, bazıları üretiyor. Ama nihayetinde hepsi, değişim için bir pencere açıyor, bize umut verirken yeni bakış açıları da kazandırıyor. Dünya Kadınlar Günü’nde tüm kadınları kutlamayı büyütmeye, kendi pencerelerini açarak hem dinlemeye hem anlatmaya çağırıyoruz.

Her gün onlarca kişi, hayatı herkes için daha yaşanır kılmak yolunda adım atıyor. Belki siz de onlardan birisiniz. Belki bazılarıyla aynı otobüse biniyor, aynı iş yerinde çalışıyor ya da sosyal medyada birbirinizi takip ediyorsunuz. Belki her gün bilmeden, pencerelerinin önünden geçip gidiyorsunuz.

Sivil Düşün 10 yıldır bu cesur insanların güçlerine güç katmak için onlara yol arkadaşlığı ediyor. Hakları koruyup yaşatmak yolunda Sivil Düşün desteklerinden yararlananların hatırı sayılır bir kısmı, kadınlardan oluşuyor. Dahası, desteklere tek başlarına, ekipleriyle ya da bir sivil toplum örgütünü temsilen başvuran kadınların sayısı her geçen gün artıyor.

Onlar; insanlar, hayvanlar ve tüm canlılığın hakları için harekete geçen kadınlar… Değişim için inisiyatif alanlar… Kendi dünyalarından vererek hepimizin dünyasını genişletenler… Düşleyip düşünmeye, başlatıp büyütmeye heves duyup cesaret edenler. Tüm bunları yaparken, bir yandan kendi güçlerinin farkına varan bir yandan da başkalarını güçlendirenler. Böylece hepimize, daha eşit bir yaşamı kurmak yolunda pencere açan, ilham olanlar. 

Dünya Kadınlar Gününde size, düşleyerek, düşünerek, başlatarak ve büyüterek güçlenen kadınlardan selam getirdik. Hafta boyunca her gün sizleri, Sivil Düşün destekleriyle, sekiz farklı alanda dünyaya güç katmış kadınların hikayeleriyle buluşturacağız. Bazıları sorguluyor, bazıları ses çıkarıyor, bazıları üretiyor. Ama hepsi, değişim için pencere açarak bize hem umut hem perspektif katıyor.

Bu vesileyle tüm kadınları, kutlamayı büyütmeye, kendi pencerelerini açıp hem dinlemeye hem anlatmaya çağırıyoruz.

Tunceli’den Arzu Yıldız’la tanışın. Gazetecilik mezunu olan 33 yaşındaki Arzu, farklı medya kuruluşlarında muhabir ve editör olarak görev almış. Şu an Tunceli Belediyesinin Basın Biriminde çalışıyor.

Belki de gazetecilik damarından olsa gerek, Arzu çevresinde olup bitenlerle ilgili keskin bir duyarlılığa sahip. Mevsimlik işçi kadınların deneyimlerine duyduğu ilgi bunun güncel bi örneği. Her yıl, Tunceli’ye gelerek zor koşullarda hayatlarını kazanma mücadelesi veren bu kadınların hikayelerine adete çekilmiş Arzu.

Mevsimlik işçi olmanın şartları ağır. Bir kere hem düşük ücretlerle hem de kayıt dışı ve güvencesiz çalışıyorsunuz. Dahası, geldiğiniz yerde hızlıca bir düzen kurmak, barınmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmak, çocuklarınızın eğitimini sürdürmek büyük mesele. Üstüne, hem kadın hem de yoksul olmanın getirdiği zorluklarla baş etmeniz gerekiyor. Arzu, bir belgesel çekerek tüm bu hak kayıplarını görünür yapmak istemiş. Tek Mevsim ismini verdiği yapımda, hem işçi kadınların kendi ağzından anlatılarla mevcut durumun fotoğrafını çekiyor hem de çözüme katkı sunacak ihtiyaçları, talepleri ve yasal düzenlemeleri ortaya koyuyor.

Tek Mevsim’i izleyin.

Somnur Vardar, çok üretken bir belgesel yönetmeni ve kurgucu. Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneğinin genel kurul üyeliğini de yürüten Somnur’un sivil topluma epey emeği geçmiş. Kadınların üreme ve cinsel sağlık haklarını gündeme taşımak için üretilen broşürlerden, kadın milletvekili adaylarını konu alan film yapımlarına, sözlü tarih seminerlerinden, gençler için video eğitmenliğine çok farklı işlerde yaratıcı katkılar sunmuş. Türkiye- Ermenistan ilişkilerine dair yürütülen tarih çalışmalarını belgeleyerek filme dönüştüren Somnur, aynı zamanda konferans tercümanlarının Türkiye’deki 50 yılını anlatan Bu Kulaklar Neler Duydu isimli kitabın da sahibi.

Somnur’un penceresinden size göstermek istediğimiz, kendisinin çekip yönettiği Boşlukta isimli belgesel. Bakın kendisi, İstanbul’daki inşaat işçilerinin çalışma ve yaşam koşularını işlediği bu film için harekete geçiş öyküsünü nasıl anlatıyor:

“Kentsel dönüşüm bir süre için, ekonominin işleyen neredeyse tek çarkı ve istihdam yaratmanın önemli bir aracı oldu. Salgın öncesi krizde inşaatlar yarım kalmış, işçiler ücret alamamıştı. Bu süreç içinde şantiyelerde iş cinayetleri eksik olmadı. Eski bir inşaat işçisi durumu şöyle tanımlamıştı: ‘Bugün Türkiye’de inşaatlarda ağır can kayıpları verilen bir savaş var. Bu sadece ekmek mücadelesi değil, aynı zamanda bir ölüm-kalım mücadelesi.’ Bu bir belgeselci için sağır kalınamayacak bir acil çağrıydı. Bu çağrıya karşılık verdim.”

Somnur’un Boşlukta’sı, inşaat işçilerinin zorlayıcı çalışma koşullarını belgelemenin yanında, kentteki yaşam alanlarının daralmasına ve kültürel hafıza kaybına da dikkat çeken etkileyici bir yapım.

Boşlukta, şu anda festival yolunda olduğu için izlemeye kapalı ancak yakın zamanda yine bu sayfalar üzerinden ulaşılabilir olacak.

Kariyeri yıldızlı kadınlardan Aylin Göçmen’e merhaba diyelim. Aylin dünyanın en büyük gençlik organizasyonu AISEC’in Türkiye Temsilciliği başkan yardımcılığını yürütmüş bir isim. Uluslararası Çalışma Örgütünde (ILO) Türkiyeli işçi çocuklarıyla ilgili kültürel çalışmalara katılan Aylin, eğitim hakları, kız çocukları, farklı etnik yapıların hakları gibi alanlarda da uzmanlık biriktirmiş. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin (ÇYDD) Tekirdağ Şubesi kurucusu olan Aylin, çocuk hakları üzerine savunuculuk yürüten Eğitim Kolektifinde genel editor olarak çalışmalar yapıyor.

Aylin’in penceresinde, kırsaldaki okulların açılması ve yerinde eğitim uygulamasına dönülmesi için yürüttüğü bir kampanya var. Taşımalı sistemin uygulanmaya başlandığı 32 yıl boyunca bu yöntemin çocukların gelişimini nasıl etkilediğine dair bir çalışma yapılmaması Aylin’in dikkatini çekmiş. Çünkü ona göre, bu sistemin yol açtığı sorunlar görmezden gelinecek gibi değil. Şöyle söylüyor Aylin:

“Kır ve kentte yaşayan çocuklar arasında ortaya çıkan kültürel çatışmalar ile uyum problemleri, kırdan gelen çocukların başarılarını olumsuz etkiliyor. İklim ve yol koşulları ailelerin çocuklarını okula göndermelerinde caydırıcı rol oynuyor. Okulu bırakan kız çocuklarının sayısı giderek artıyor örneğin.”

Çalışmasıyla veliler, eğitimciler ve öğrencilerde yerinde eğitime geçilmesi yolunda bir talep oluşturmaya çalışan Aylin, yarattığı farkındalıkla söz ve yetki sahiplerini de konuyla ilgili harekete geçirmeyi hedefliyor. Aylin, kampanyasını bir uzman eşliğinde tasarladı ve çeşitli tanıtım içerikleri üretti, videolar çekti.

Komşu penceremizde, idealist ve çalışkan matematik öğretmeniz Yasemin Altınsoy var. Lisansını tamamladıktan sonra gelişim psikolojisi alanında uzmanlaşan Yasemin, öğretmenlik yaparken de boş durmamış; bir yandan robotik ve kodlama, bir yandan oyun terapisi ve eğitim teknolojileri alanında donanım kazanmış.

Google – MEB işbirliği ile hayata geçen Keşf@ projesinde Bilişim Teknolojileri ve Yazılım dersinin kitap içeriklerine katkı sunmuş. Pek çok gönüllü çalışmada eğitim içerikleri geliştirmiş, kendi kurduğu web sayfası aracılığıyla öğretmenler için atölyeler oluşturmuş.

Karantina sırasında dijital ekranlara kilitlenen çocukların yazma becerilerini geliştirmeleri için bir fırsat yaratmak isteyen Yasemin, geçen yıl, jürinin oluşturulmasından, kazananların ödüllendirilmesine tüm yükünü üstlendiği bir hikaye yarışması organize etmiş.

Yasemin’in kalbinde yatan aslan, köy okullarındaki öğrencileri hem nitelikli eğitim hem de sosyal- duygusal destekle buluşturabilmek. Çünkü onun da dikkat çektiği üzere, internet erişimi olan bölgeler dışında yaşayan öğrenciler, dijital imkanlarla dönüşüm geçiren yenilikçi eğitim yaklaşımlarından mahrum kalıyor. Sadece onlar değil; köy okullarında çalışan öğretmenler de teknik alt yapı yetersizliğinden çekiniyor; uygulama güçlüğü yaşayacaklarını düşünerek bu keşfedilmeyi bekleyen alana mesafeli yaklaşıyorlar.

Yasemin Öğretmen, bu engeli aşmak için kendine has bir yöntem geliştirmiş. Yazı yerine ardışık resimlerden oluşan hikaye şablonları üreten Yasemin, bunları basılı hale getirerek internet erişimi olmayan köy okullarındaki öğrencilere ulaştırıyor. Böylece çocuklar şablonları üzerinden görsel okuma, yaratıcı düşünüp yazma becerilerini artırırken öğretmenler de yeni eğitim teknolojilerini kendi şartlarına uyarlamanın mümkün olduğunu keşfediyorlar.

Hilal Yeken, mesleki uzmanlığını gönüllü işlere de azimle aktaran bir klinik psikolog. İzmir Depremi sonrası Türk Psikologlar Derneğinin afetzedelere yönelik psikososyal destek projesine katkı koyan Hilal’in, haklara duyarlı bir tavrı var.

Cezaevinde çalışma tecrübesine sahip olması olması, şüphesiz bu durumu besleyen nedenlerden. Çocuklar ve yetişkinlerin ceza süreçlerini atlatırken farklı bakımlardan örselendiklerini gözlemleyen Hilal, bu durumları önlemek ve iyileştirmeye katkı sunacak projeler geliştiriyor.

Hilal daha evvel, ceza infaz kurumlarındaki ebeveynlerin çocuklarıyla iletişimlerini arttıracak, ebeveynlik bağlarını güçlendirecek bir kit üretmiş. Yine cezaevindeki 12-18 yaş grubu çocuklarla okuma çalışmaları, sosyal, sanatsal ve spor faaliyetleri yürütmüş.

Hilal, yaşamlarını hapiste geçiren çocukların hapsedilmeye alternatif çözümlere ihtiyaç duyduğu konusunda ısrarcı. Bu çözümlere katkı sunmak için girişimde bulunan Hilal, meslektaşı Nihan Yılmaz ile birlikte, bir süreç tasarladı. İkili, çocuklar hakkında verilen uzlaşma ve seçenek yaptırım kararlarını derledi; alternatif cezalar verilen çocuklarla röportajlar gerçekleştirdi; ulaştıkları tüm bulgu ve istatistikleri yargı mensupları ile hukuk alanında çalışan akademisyenlere gönderdi.

Tüm bu çabalar, dijital kanallar üzerinden örgütlenen bir kampanya ile de sağlamlaştırıldı. Hilal ve Nihan çalışmanın son aşamasında, barolardaki çocuk komisyonu üyesi hukukçular, alanda çalışan adli psikologlar ve çocuk gelişimi uzmanlarının katılımıyla bir online çalıştay gerçekleştirerek sonuçları rapor haline de getirdi.

Rapora ulaşmak için tıklayın. 

Meryem Salman’ın penceresinin önüne geldik. Öyleyse selam verelim: Kendisi, hayatı boyunca biriktirdiği kazanımları doğup büyüdüğü yere aktaran enerjik bir iş kadını. Denizli, Buldanlı olan Meryem, 80’li yıllarda üniversite okumak için memleketinden ayrıldı. Ancak bu geçici bir kopuş olacaktı. Amsterdam Üniversitesinde Avrupa Birliği üzerine yüksek lisans yaptıktan sonra finans sektöründe çalışarak deneyim kazandı.

İlk firması Aegean Town`u kurmasının ardından, kredi risk sigortaları yapan Finance & Insurance’ın ortağı olan Meryem, kadınları güçlendirmek ve kız öğrencilerin eğitimine destek olmak üzere Buldan Eğitim ve Dayanışma Vakfının kurucu ekibi içinde yer aldı. Vakfın yönetim kurulu başkanlığını sürdüren Meryem, sivil toplumda da aktif rol üstleniyor.

Buldan Vakfı, bir grup gönüllü tarafından kurulmuş genç bir oluşum. Denizli’de okuma yazma bilmeyenlerin yüzde 84’ünü kadınların oluşturuyor olması, yine bölgede iş gücüne katılım oranının kadınlar için yüzde 40’larda seyretmesi, ekibin rotasını eğitime çevirmesinde etkili olmuş. Vakıf ekibi eğitimi güçlendirirsek, değişimi hızlandırırız diyerek, son yıllarda Denizli ve çevresinde imrenilecek bir hareketliliğe öncülük etmeye başlamış.

“Eşitliğin gereğini anlatmak kadar onun deneyimlenmesine vesile olmak istiyoruz.” diyor Meryem. Bunun için üniversite öğrencisi genç kızlara eğitim bursu verdiklerini anlatıyor. Projelerinin ismi Kızımız Okuyacak. Yanı sıra, yetişkin kadınların haklarının bilincine varmaları için de alan açıyor Vakıf. Örneğin mesleki gelişim seminerleri düzenliyor, kadınların el emeği işlerinden kazanç elde etmeleri için fırsat yaratıyor.

Okulunu bitirip işini eline alan, zanaat öğrenip hayata atılan kadınlar arttıkça, onlara özenenler de artıyor. Meryem’in eşitliği deneyimlemek dediği tam da bu.

Ekibin, yarattıkları bu etkiyi katlamak için son zamanlarda denedikleri yöntem ise, kendilerini ve çalışmalarını daha profesyonelce görünür kılmak. Vakı hem daha çok kadın ve kız çocuğunun dikkatini çekmek hem de toplumun desteğini almak hedefiyle kimlik ve tanıtım çalışmaları yapıyor, eşit eğitim için kampanyalar yürütüyor.

Vakfın çalışmalarını takip etmek için tıklayın.  

Özge Doruk, aktivist bir sosyolog. Ekolojik haklara duyduğu ilgili, Özge’yi tüm üniversite hayatı boyunca sivil toplum örgütlerinde gönüllü çalışmalar yürütmesi için motive etmiş. Okuduğu fakültede kurulması için vesile olduğu ekoloji kulübünde, hep birlikte harekete geçmenin tadını alan Özge, yüksek lisans tezini bu ilhamın ışığında Yerel Ekolojik Hareketlerin Örgütlenme Pratikleri Üzerine kaleme almış. Tezinin örnek olay sahası olarak seçtiği Çanakkale’de geçirdiği sürede, iklim meselesine, doğa korumaya, ekolojik tahribata karşı daha duyarlı bir tavır kazanmış.

Özge hem Extinction Rebellion/Yok Oluş İsyanı, Kuzey Ormanları Savunması gibi aktivist gruplarla hem de çeşitli aktivist yerel ekiplerle ekolojik krize yönelik savunuculuk çalışmalarında yer alıyor. Özellikle kömürlü termik santrallere karşı sadece gönüllü değil profesyonel sahada da mücadele veriyor.

Özge şu aralar, Kazdağlarının güneyinde yer alan Ayvacık ve Küçükkuyu köylerinin yaşamakta olduğu su kıtlığına yönelik bir belgesel üzerinde çalışıyor. Filmine, Suyun Bize Anlattıkları: Kriz Anı ismini koyması tesadüf değil. Çalışmasıyla sıradan bir bilgi derlemesi yapmanın ötesine geçerek, gerçek yaşamlarda karşılığını bulan bir hikaye aktarımı oluşturmak istiyor. Çünkü ona göre, “insanlar, mesele kendilerine dokunduğu ölçüde dikkatini verebilir, sorunu sahiplenebilir ve eylemlilik haline geçebilir.”

Söz ve yetki sahiplerini etkileyip harekete geçirmek için sağlam, doğrulanmış, tutarlı bilgiye ihtiyaç olduğunun altını çizen Özge, anlatısını yalnız sanatsal öğelerle değil belgeleme ve arşivleme yanıyla da güçlendirmeye çalışıyor.

Çalışmayı takip etmek için tıklayın. 

Dr. Selda Baybo penceresini açtı ve bize el sallıyor. Kendisi, işine gerçek anlamda hayat veren başarılı bir arkeolog. Arkeoloji kazıları ve akademik çalışmalarını Akdeniz Üniversitesi, Avusturya Arkeoloji Enstitüsü, Ankara Üniversitesi Su Araştırmaları Merkezi, Bordeaux Arkeoloji Enstitüsü bünyesinde sürdüren Selda, Antalya Kültürel Miras Araştırmaları Derneğinin de kurucu isimlerinden. Selda’nın Arkeolojik Kent Rehberleri kitabı, Türkiye’yi uluslararası alanlarda tanıtmak amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayınlanan eserlerden.

Bununla birlikte, bugün size Selda’nın penceresinden izleteceklerimiz bu başarıların hiçbiri değil. Peki ne? Bunun için hızlıca Antalya’ya uzanarak Kaleiçi’ndeki Kesik Minare’den bahsetmemiz gerekiyor.

Antalya’nın çok kültürlü kent yapısını yansıtan en önemli eserlerden olan bu Minare, 6.yy’da Bizans kilisesi olarak inşa edilmiş ve Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş. Buraya kadar bir sorun yok fakat caminin 2019’da geçirdiği rekonstrüksiyon pek çok hak ihlaline yol açmış. Selda ve Hatırlıyorum: Yenilenen Minare ve Yitirilen Hafıza isimli çalışma için bir araya geldiği mimar Zeynep Yılmaztürk böyle söylüyor.

Her ikisi de kültürel mirasların, yerel halkın korunmasıyla ilgili söz sahibi olduğu alanlar olduğunun altını çiziyor.

“Kesik Minare’nin UNESCO Dünya Mirası Listesine olan adaylığı, buranın, uluslararası alanda da tüm insanlığa mal olmuş bir kültürel miras olduğunun göstergesidir.” diyor Selda. “Bu yüzden rekonstrüksiyon çalışması günlük yaşama müdahale anlamı taşıyor. Yerel halkın da bu sürecin karar aşamasına dahil edilmiş olması gerekirdi. Ancak proje halka danışmadan uygulandı.”

Selda, Zeynep ve Antalya Kültürel Miras Araştırmaları Derneği ekibi, bu ihlalin sesini duyurarak başka ihlallerin önünü almak için geçen yıl kolları sıvadı. İlk aşamada, Vakıflar Bölge Müdürlüğünde projenin uygulanması sürecinde yer alan sorumlularla rekonstrüksiyonun toplumsal, ekonomik, kültürel yapıya etkisi üzerine görüşmeler yapıldı. Yanı sıra, Kesik Minare ve yerel halk arasındaki ilişki incelendi, Minarenin rekonstrüksiyondan önce kent ve halk belleği üzerindeki yeri araştırıldı. Elde edilen sonuçlar hem raporlaştırıldı hem de video haline getirildi. Ekip tüm üretimleri, Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ulaştırarak farkındalık yarattı.

Çalışma üzerine Zeynep Yılmaztürk ile yapılan söyleşiyi izlemek için tıklayın. 

10 yıldan uzun zamandır hem gönüllü hem de profesyonel anlamda sivil topluma emek veren Şenay Keçeci’ye merhaba diyoruz. Bir dönem Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yönetiminde bulunan Şenay, AB tarafından desteklenen Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri projesine gönüllü katkı sunmuş.

Sivrialan Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin ve Engelli Anneleri ve Gönüllüleri Derneğinin yönetim kurulu başkanlığının yanı sıra, Habersiz Gazetesinin Ankara temsilciliğini de yürütüyor. Engellilerin Tüketici Hakları isimli AB destekli projede proje asistanı olarak görev alan Şenay, tüm bu koşturmacanın içinde, enerjisini, engelli haklarına güç katacak yeni çalışmalara ayırmaktan da geri durmuyor.

Şenay’ı harekete geçiren konu, ağır engellilerin evde bakımlarını üstlenen yaklaşık yarım milyon kadını ilgilendiren bir mesele. Bu kadınlar, sosyal güvenceden ve emeklilik hakkından yoksunlar. Bu da onları, güvencesiz bir gelecekle karşı karşıya bırakıyor.

Bu kesimin emeklilik hakkı teslim edilirse, düzenli bir gelir sahibi olabilirler ve sınırlı düzeyde de olsa ihtiyaçlarını karşılama şansları doğar, diyor Şenay. Geçmişte bu yönde çalışmalar yapıldığını ancak somut adımlar atılmadığı için yüzbinlerce kadının beklentilerinin boşa çıktığını da ekliyor.

Şenay, dilekçe ve imza kampanyaları yürüterek konunun yasal muhatapları olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin dikkatini çekmek için ekibiyle birlikte yoğun çaba sarf etti. Gerekli yasal düzenlemenin bir an evvel hayata geçirilmesi yolunda sosyal medyada ciddi bir gündem oluşturuldu.

İmza kampanyasına ulaşmak için tıklayın. 

Skip to content