Orası neresi?
Güneş, virajlı yolların kıvrımlı kavuşumlarından batıp çıkıyor. Datça’dan 18 kilometre kadar sürünce çam ağaçlarının vardığı yerde Mesudiye’yi buluyoruz. Bademi taze. Koyları mis. İnsanları mesut. Aslında bu, Nisa’nın ifadesi. Mesut insanların memleketi diyor bu köy için. Akademisyen olan Nisa İzmirli ama kendisini Mesudiyeli sayıyor. Zamanında ailesiyle gelmiş buraya, çok sevmiş ve yerleşmişler. Köyde doğmasa da sonradan gelip de bağlanan pek çok yabancı gibi yavaş yavaş bu yeni memleketlerine kök salmışlar. Ait hissetmişler anlayacağınız. Öyle durup dururken olmamış tabi. Hani soruyordu ya filmde; sevgi neydi diye… Sevgi emekti cevabını doğrulayan bir biçimde, emek vererek yerli olmuşlar. Buranın gücünün, kültürünün, varlığının büyümesi, başka yeni gelenlere de aktarılması ve korunması için, daha mesut yaşamak için emek vermeye devam ediyorlar.
Peki kim bunlar? Hepsi, doğal çevreye karşı sorumlu hisseden duyarlı insanlar… Sadece Nisa’nın topluluğu değil; Mesudiye köylülerinin de böyle bir profil çizdiğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü bu gerçekliğin içine doğmuş, yaşamlarını bunun üzerine kurmuşlar. Kazançları doğadan, hediyeleri yine doğaya. Örneğin badem ağaçları yanarsa onları yaşama bağlayan gelirleri de yanıyor. Zeytin giderse zeytinyağı da gidiyor. Çamlar ortadan yok olursa, arıların bal yapmasını sağlayan böcekler de kayboluyor, arıların geri döndüklerinde bal yapmalarını sağlayacak koşullar da… Büyük şehirlerden bakıldığında sadece ağaçlar yitiriliyormuş gibi görünebilir ancak ekonomi de yitiyor. Çocuklarını arıcılık ya da çiftçilik için yetiştirenlerin istikballeri de kül oluyor. 2021 yazında Marmaris merkezli olarak bölgede çıkan yangınların ardından gençlerin bir kısmının inşaatlarda, belediyelerde çalışmaya başladığı biliniyor. İşte böylece, ormanlarla birlikte hayat değişiyor.
İşte tam da bu noktada, Mesudiyelilerin de Marmarisliler gibi çevrelerine, yalnız yeşilin yitişi üzerinden romantik bir bağlılıkla değil daha gerçekçi bir yerden hassasiyet taşıdıklarını belirtmek gerekiyor. Aslında belki de ihtiyacımız olan tam da bu çünkü bu gerçekçi bakış açısı onları çevreyi koruma yolunda daha fazla sorumluluk almaya yönlendiriyor. Bölgenin faunası ile davranışlarına dair çok zengin bir bilgi birikimi ve uzmanlığa sahipler. Üstelik tüm bunları yaşadıkları yeri kalkındırmak için kullanıyorlar da. Bölgenin turizm gelirine katkı sağladıklarının bilincindeler ve bu onlara gurur veriyor örneğin. İşte tüm bu birikimin
gelecek nesillere ve kısa süredir yerleşik olanlara aktarılması gerekiyor ki çevreyi koruma eğilimi kalıcı olabilsin. Bu tür projeler Nisa’ya hep çok yatırım yapılması gereken işler gibi görünüyormuş eskiden. Fakat değişimin yerel halkın katılımıyla ve çok basit adımlarla geldiğini gördüğünden bu yana farklı düşünüyor.
Ne değişti?
Nisa Datça Mesudiye Gönüllülerinin bir parçası olalı çok uzun yıllar geçmemiş. Ama kısa zamanda öyle şeyler başarmışlar ki sanki ömrü boyunca bu tanışıklığın içindeymiş gibi hissediyor.
Buraya yerleşen yabancılardan bir kısmı, hem buradaki gençlere dil hem de kadınlara el işi öğretelim diye bir araya gelmişler. Aslında başlangıçta kooperatif-imece mantığıyla hareket eden bir dernekmiş bu oluşum. Salgınla birlikte kalabalıklaşmışlar. Biz de zaten o dönemde dahil olduk. Gidip tanıştık. Yangınların hepimizi sarstığı 2021 yazıydı. İşte o zaman bölgenin ekolojik dengesini nasıl koruruz, diye düşünmeye başladık.
Bu epey yerinde bir adım olmuş zira Akdeniz Havzasında haziran-eylül arası yangın sezonu diye anılıyor. Öyle ya bir gün Marmaris’in yaşadıklarını Mesudiyelilerin yaşamayacağının garantisini kimse veremez. Bizim köyümüzde böyle bir yangın çıkarsa bununla nasıl başa çıkarız ya da bunun önünü en baştan nasıl alırız sorularına cevap arayışıyla kolları sıvıyor topluluk. Marmaris’te o dönem yaşanan kriz, ilçenin; yollarıyla, yapısıyla, doğasıyla Mesudiye’ye çok benzettikleri köyü Osmaniye’yi kendilerine kardeş köy seçmelerine vesile oluyor. Onların hayvanlarını kendi hayvanları yapıyorlar örneğin. Ve onların deneyimlerinin başkalarının deneyimi olmaması için seslerini daha geniş kitlelere duyurmanın yollarını aramaya başlıyorlar. Sivil Düşün’den destek alma fikri böyle ortaya çıkıyor. Halkın bilgilendirmek için kamu spotu videoları, afişler, uyarı levhaları hazırlamaya karar veriyorlar. İzmaritlern ya da başka atıkların doğaya bırakılmasına nasıl engel olabiliriz diye düşünüyorlar mesela. Kamp alanlarının temiz bırakılmasını nasıl teşvik ederiz ya da piknik ateşlerinin söndürülmesine nasıl özendiririz…Yakman Gari sloganıyla senaryolar ve içerikler hazırlıyorlar.
Duyguyu en etkili şekilde aktarabilmek için de çekimleri Marmaris’te yangına maruz kalan alanlarda yapmak geliyor akıllarına. Film ekibi ayarlanıyor, planlar yapılıyor ama çekimlere günler kala Orman Genel Müdürlüğünden tutun da kolluk kuvvetlerine kadar pek çok makamdan izin almaları gerektiğini öğreniyorlar.
Biz Muğla merkeze üç saat uzaklıktayız, ulaşım o kadar kolay olmuyor, ha deyince gidilmiyor. Yollar da virajlı filan. Ve gittiğimiz yerde konaklamamızı da gerektiren bir durum ortaya çıktı. Böylece bir anda büyük bir masraf kalemiyle baş başa kaldık. Sonra birisi dedi ki aslında kaymakamlıktan tek seferde olur alırsanız tüm izinleri karşılamış olursunuz. Mecbur bunu denemeye yöneldik çünkü o kadar çok kurumla yazışmak aylar sürecekti. Yolda giderken hepimizin aklında şu vardı: Biz Datça’nın bir köyünün derneğiyiz ve çekim bambaşka bir ilçede yapılacak. Aslında o ilçenin bile derneği değiliz. Nasıl izin alacağız; kaymakam bizi tanımıyor.. Kendi kaymakamımız bile bizi tanımıyor.
Gelin görün ki işler beklemedikleri kadar yolunda gidiyor. Kaymakamla yaptıkları olumlu görüşmenin ardından izinler birkaç saatte halloluyor. Kendilerine daha da çok güvenleri geliyor. Sadece kaymakamlık değil Marmaris Belediyesi de pek çok konuda kolaylık sağlıyor ekibe.
Nasıl değişti?
Nisa bu başarılarını, heyecanlarını amatör ruhla karşı tarafa geçirebilmelerine bağlıyor. Bu deneyim ona, yerel toplulukların herhangi bir koruma projesinde birincil paydaş olmaları gerektiğini öğretmiş. Öyle ya, kendi ihtiyaçlarını en iyi bilenler onlar değil mi? Öte yandan topluluk olmanın gücünü sıkça vurguluyor sohbetimizde. Projeden sonra gönüllü sayılarında yüzde 50, üye sayılarında da yüzde 20’lik bir artış yakalamışlar. Yani köyün yeni sorunlarını tartışabilecek daha çeşitli sesleri de içlerine dahil edebilmişler.
Mesela bizden filanca otelin haberi yoktu ya da belediyenin bilgisi yoktu. Çünkü Datça merkeze dahi dokunabilen bir projemiz yoktu. Yaptığımız işler çok yerel olduğu için buradaki köylü biliyordu sadece. Hatta belki köyde bile ulaşamadığımız insanlar vardı. Ama bu projeyle birlikte sesimi dalga dalga büyüdü. Yangında omuz omuza çalıştığımız başka bir arama kurtarma derneği gelip bizimle tanıştı; teşekkür plaketi verip içimizden üyeleri kedi ekiplerine dahil etmek istediler. Yangın için elimizdeki malzemelerin envanterlerin bilgisini almak istediler örneğin.
Her tanışıklık başka bir kolaylığın kapısını açıyor, yeni bağlantılar yeni çözümlere irili ufaklı katkı sunuyor. Çekim yapan ekibin konaklamasına Marmaris Belediyesi, yaygınlaştırılmasına Datça belediyesi omuz veriyor. Marmaris Belediyesi Mesudiye’den yaklaşık 72 km uzaklıkta olmasına rağmen topluluğu ilçedeki derneklerle ve halkla tanıştırıyor.
Ekibin çektiği film daha çok insana ulaştıkça sosyal medya takipçileri de çoğalıyor, bağışçılar da… NTV Televizyonu, Avrupadan Anadoluya Programında topluluğun başarısına yer veriyor. Programı dünyanın farklı bölgelerinden izleyen Datçalılar ekibe ulaşıp nasıl destek olabileceklerini sormaya başlıyor. Bu arada topluluk okullarda iklim değişikliği ve yangın ilişkisi üzerine bilinçlendirme seminerleri de veriyor.
Değişime öyle gönülden inanarak atmış olmalılar ki adımlarını, projelerinin kar topu etkisiyle ses getirmesi hala sürüyor. Bu yıl bile, diyor Nisa; ortaklaştığımız destekçilerimiz dediler ki hadi çalışmayı tekrar yaygınlaştıralım, malum yangın sezonu yaklaşıyor.
Yolunuz mesut insanların memleketine düşerse sizler de orman girişlerinde yaşamı değil yangınları durdurun tabelalarına selam verebilirsiniz. Sloganların altında Nisa’ların küçük köy topluluklarının logosunu göreceksiniz. Ve elinizde olmadan gülümseyeceksiniz.
Harika illustrasyonları için Ilgın Ataş’a teşekkür ederiz.