Mavi Kalem Derneği, 16-17 Nisan 2016 tarihlerinde ‘’Afet ve Acil Durumlarda Kadın‘’ konulu bir çalıştay düzenledi. Çalıştayda insani yardım kuruluşları ile kadın örgütleri bir araya gelerek afet ve acil durumlarda kadınların yaşadığı ve yaşaması muhtemel sorunları tartışmaya açtı. Mavi Kalem Derneği’nden Filiz Ayla, Sivil Düşün desteğiyle düzenlenen çalıştayın çıktılarını #SivilPortreler kampanyası kapsamında bizimle paylaştı:
– Çalıştayınız sonucu afetlerde kadınların yaşadığı sorunlar konusunda ne gibi başlıklar ortaya çıktı?
Afetlerde ve toplumsal kriz durumlarında toplumun farklı kesimlerinin- kadınların, erkeklerin, kız ve oğlan çocukların, lgbti bireylerin, yaşlıların- etkilenme biçimi, etkilenme şiddeti ve etkiye verebildikleri yanıtlar farklı. Bu nedenle, insani yardım çalışmalarının bu farklılıklar göz önüne alınarak planlanması gerekiyor. Biz buradan yola çıktık ve kadınların zarar görebilirliğini ve bu durumdan kaynaklanan hak kayıplarını nasıl telafi edilebileceğini çalıştayımızın konusu yaptık. Çünkü zaten ana akım olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, afet, kriz, çatışma gibi olağan dışı durumlarda daha şiddetli etkilere neden olmaktadır. Bu, hem bir toplumun afetlere hazırlanmasında, ama daha da fazlası, kriz sonrası ortaya çıkan değişken ve güvensiz ortamda zarara yol açıcı olmaktadır.
Aslında, afetlerde kadınların cinsiyet rollerinden kaynaklanan sorunları konusunda dünyada yapılan çalışmalar 5 ana başlığa işaret ediyor. Biz de bu başlıkları kapsayan atölye konuları oluşturduk. Ve atölye grupları bu konularda deneyimlerini, çalışmalarında tanıklık ettikleri sorunları ve çözüme yönelik fikirlerini paylaştılar. Bu 5 başlığı sıralarsak:
1- Kadınların yetiştirilme tarzları, edindikleri becerileri, yapabilirlikleri ve cesaretleri gibi toplumsal cinsiyet rolünden doğrudan etkilenen özellikler nedeniyle etkilenme; buna doğrudan etkilenme de denebilir. Örneğin, kadınların yüzme ya da ağaca tırmanma becerisinin erkeklere göre daha az olması, evi terk etme, kendini ve çocuklarını güvenli bir yere götürme kararını kendi başlarına verme becerisini daha az edinmeleri, giysilerinin daha fazla hareketi kısıtlayıcı olması ya da gece olan bir afette evi terk etmeden önce ev dışında kabul görecek bir kıyafet giymeye kendilerini mecbur hissetmeleri gibi tamamen yetiştirilme ve kadına yüklenen roller ile açıklanabilecek durumlar etkili olmaktadır. Bu örnekler ilk bakışta çok basit nedenler gibi görülebilir ve böylesi farklılığa yol açabileceği gözden kaçabilir. Ancak London School of Economics ve Essex Üniversitesi’nden araştırmacılar, doğal afetlere ilişkin 141 ülkeden elde edilen 21 yıllık veriyi değerlendirip, doğal afetlerde erkeklerden daha fazla kadınların öldüğünü tespit etmişler. Bu ölümlerin arasında yukarıda saydıklarımızın etkisi azımsanmayacak durumdadır. Yine Oxfam tarafından yapılan bir araştırmada Hint Okyanusu’ndaki tsunaminin etkilediği bazı köylerde, kadın ölümlerinin erkek ölümlerinin birkaç katı olduğu saptanmış ki bunu kadınların ağaca tırmanma, yüzme bilme gibi becerilerden yoksun olmalarına bağlıyorlar. Marmara depreminde de elimizde ölenlerin cinsiyetine dair bir veri yok ancak kadınların evden çıkmadan giyinmeye çalıştıklarını, çevreden gecelikle çıkma konusunda çekindiklerini kendi tanıklıklarından biliyoruz.2- Enfeksiyonlar: Temiz suya erişim zorluğu ve kadınların öncelikle yaşam alanı temizliği ile ilgilenmek ve temiz ya da pis suyu kullanmak zorunda oluşu, cinsiyete uygun tuvaletlerin olmaması, adet dönemlerinde gerekli hijyeni sağlayamamak, ortak ve kadınların kalabalıkta gitmekten çekinecekleri yerlerde tuvalet ve banyoların oluşu, gece tuvalet kullanımını zorlaştıran aydınlatma sorunları gibi aslında çok basit görülen ancak cinsiyete duyarlı gözle bakılmadığında bütün bir kadın nüfusa zarar verebilecek bu durumlar kadınlarda deri enfeksiyonlarından, CYBH (cinsel yolla bulaşan hastalıklar) ve genital enfeksiyona kadar sorunlara neden olmaktadır.3- Gebelik komplikasyonları: kadınlar için afet ve kriz durumlarında üreme sağlığı hizmetlerine erişimin zorlukları ortaya çıkıyor. Oysa yaşanan afet sonrası ilk günden itibaren bu hizmetler gerekli çünkü hayatta kalanlar arasında gebeler, doğum zamanı gelmiş kadınlar, hatta yaşanan şok ile erken olan doğumlar, dolayısı ile lohusa kadınlar, emziren kadınlar, kürtaj ve doğum kontrol aracı ihtiyacı olan kadınlar vardır. Bu hizmetlerin sağlıklı koşullarda ve ehil kişilerce verilmesi için dağılmış olan sistemlerin çok hızlı biçimde yeniden kurulması gereklidir. Bu dönemlerde gebelik ile ilgili sağlık sorunları nedeniyle kadın ölümleri ya da istenmeyen çocuk doğumları- ki buna Marmara depreminde çalıştığımız bölgelerde çokça rastladık- doğum sonrası yeteli bakım ve hijyen olmamasından kaynaklanan enfeksiyon ve kanamalar ile kadınların zarar görebilirlikleri artmaktadır. Son yıllarda doğal afetlerden farklı olarak insan kaynaklı afet sonucu Türkiye’ye 3 milyon civarında Suriyeli mülteci gelmiştir. Suriyeli kadınların sağlık sistemi olan bir ülkeye gelmiş olması onları bu sorunlardan kurtarmamaktadır. Yine erkeklerden farklı olarak üreme sağlığı hizmetlerine erişim ve sağlıklı uzman kişilerce verilen hizmeti alma ihtiyaçları ve hakları vardır. Ancak kayıtlı olmak, olmamak, kampta olmak, kendi imkanları ile yaşamak gibi birçok farklılık, hizmet alımlarını etkilemektedir. Suriyeli mülteci kadınlarla yapılan çalışmaların ve sorunlarının paylaşıldığı sunumlar, üreme sağlığı hizmetlerine kadınların yeteli biçimde erişemediğini göstermektedir.4- Cinsel şiddet: Afetler yaşam alanlarını; toplumsal dayanışma, koruma, yaşam normlarından oluşan tüm sistemleri parçalıyor. Bu durumlarda her yönüyle şiddet ve cinsel şiddet hem aile içinde daha bariz ortaya çıkabiliyor hem de azalmış güvenli alanlar nedeniyle kadınların yabancılardan gelecek şiddete de daha açık olmalarına neden oluyor. Afet nedeniyle parçalanmış aileler ve yalnız kalmış kadınlar hem cinsel şiddetin daha kolay hedefi olabiliyor hem de Marmara depremi sonrası tanık olduğumuz bazı örneklerdeki gibi toplumun hedefi haline gelip dışlanabiliyor. Kocaeli Üniversitesi tarafından çevirisi ve Marmara depremi örnekleri ile adaptasyonu yapılan “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Afet Yonetimi / Chaman Pincha-2009” adlı kitapta Marmara depreminde yaşanan özellikle cinsel şiddet vakalarından örnekler var. Ayrıca çok yakınımızda ve gündemimizde olan Suriyeli mülteci kadınların da erken ve zorla evlilikler, ikinci eş olarak evlendirme, fuhuşa zorlanma gibi durumlarla karşılaştıkları bilinmektedir. Şiddet konusunda yardım kuruluşlarının bazı destek çalışmaları var, ancak bu, sistematik önlemlerle giderilebilecek bir sorun ve bir ucunda da devlet kurumları ve sosyal destek yapıları olmalı. Bu alanda neler oluyor tam olarak bilmiyoruz, elimizde veriler yok; sadece yardım kuruluşları ve kadın kuruluşları kendi çalıştıkları gruplarla ilgili bilgiye sahip.5- İnsan/kadın ticareti: Yine Marmara depremine gönderme yapacağım, çünkü üzerinden 17 yıl geçti ve artık birçok konu daha bilinir durumda. Sayısı bilinmese de kaybolan kadınlar var ve bazılarına zorla fuhuş yaptırıldığına ilişkin küçük bilgiler var ve hiç bulunamayan kadınlar var. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre, 2015 Nepal depreminden sonra ülkede, yılda 15 bin kişi- çoğu kadın ve kız çocuğu- fahişe olarak ya da borç karşılığı çalıştırılmak üzere insan kaçakçılarının eline düşüyor. Bu konu en zor kısım sayılabilir, çünkü toplumsal ağlar çözüldüğünde ve insanlar yalnızlaştığında, eğer hızlı biçimde yeni destek ve dayanışma ağları oluşturulamıyorsa, kadınların zarar görebilirlikleri de o oranda artıyor.Bütün bunların yanı sıra biz çalıştay ve atölye konularımıza, yardım çalışanlarının toplumsal cinsiyet duyarlı bakışına sahip olması, kadınların zarar görebilirliğinin azaltılmasında erkeklerin sürece dahil edilmesi ve hassasiyet oluşturulması konularını ekledik.
Yardım çalışanlarının toplumsal cinsiyet duyarlılığına sahip olması ve sahaya bu bakış ile gitmeleri çok önemli. Cünkü insani yardımda zarar vermemek ilk adım olmalı. Afetten etkilenen nüfusun, konumuz özelinde kadınların, kendilerini güvende hissedecekleri iletişim ortamları yaratılması gereklidir. Yararlanabilecekleri yasalar ve düzenlemeler hakkında bilginin yanı sıra uzmanlara erişebilmelerinin sağlanması gereklidir.
– Afet dönemlerinde kadınların yaşadığı sorunlar konusunda gelecekte yapmayı düşündüğünüz bir önleme çalışması var mı?
Çalıştayda konular hep Suriyeli mülteci kadınlar konusuna uzandı, çünkü bu gündemlerimizin bir parçası. Yine buradan hareketle, çalışmamızın ilk adım olduğu ve özellikle kamu kurumlarından da daha etkin katılım sağlanarak devamının yapılması konusunda tüm katılımcılar hemfikirdi. Biz de buradan yola çıkarak daha özelleşmiş başlıklarda ve pratik adım atmayı, çözüme odaklı yeni çalışmalar yapmayı planlıyoruz. Bu çalışmalar bir kaç grubun ortaklığı ile daha etkin hale getirilebilir.
Bu ay sonunda çalıştay sonuç kitapçığı online olarak yayınlanacak, hem konuşma metinleri hem de atölye çalışmaları sonuçlarına oradan ulaşmak mümkün olacak. Ayrıca Mavi Kalem; Sphere Project, Core Humanitaran Standarts- CHS Allience, An International Network for Education in Emergencies- INEE gibi uluslararası bazı insani yardım ağlarının üyesi. Çalıştay sonuç kitapçığını İngilizceye çevirip onlarla da paylaşmak istiyoruz. Dünyada İnsani Yardım Kuruluşları’nda yaklaşık 7-8 yıldır ihtiyaç analizi ve yardım çalışmalarında toplumsal cinsiyet analizi yapılması gündeme giriyor ve bu konuda standartlar oluşturuluyor. Toplumsal cinsiyet ölçeği programlarda uygulanmaya başlıyor ve halen de tartışılıyor. Amaç farklı cinsiyet ve yaş gruplarının farklı ihtiyaçlarının tespiti ve uygulamaların toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı yapabilir olması. Türkiye’de de uluslararası kuruluşlar dışında, Türkiyeli insani yardım kuruluşları arasında bu standartları uygulamayı hedefleyen kuruluşlar var.
Ancak yine de belirmek isterim ki bu sürece kadın kuruluşlarının dahil olması ve insani yardım kuruluşları ile kadın kuruluşları arasında bir iletişim ve gerektiğinde işbirlikleri olması çok gerekli. Kadın kuruluşlarının katkısının olmadığı bir toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifi eksik kalacaktır.
– Çalıştayınızda sorunları birebir deneyimleyen kadınlardan herhangi bir katkı oldu mu? Olduysa hangi noktalara dikkat çektiler?
Sorunlardan bizzat etkilenen kadınlar değil ama konuşmacıların hepsi çözümün bir parçası olmak için sahada olan ve etkilenenlerle çalışan kadınlardı. Ayrıca katılımcıların da çoğu sahada yer almış ve kadınlarla çalışmıştı.
Sahadan aktarılan örnekler, herkesin bir ucundan tuttuğu afetlerde kadınların artan zarar görebilirliğine bütünsel bakışın önemini ortaya çıkarttı. Sahada iseniz, özellikle de kadın sorunlarına duyarlıysanız/ya da kadınsanız, zaten sorunu bariz biçimde görebiliyorsunuz. Ancak çözümlerde zorluklar ortaya çıkıyor. Burada da kamu kuruluşlarının ve yasal düzenlemelerin aynı perspektifi taşıması gerekiyor ki sonuca ulaşılabilsin. Örneğin üreme sağlığı hizmetlerine erişim çok önemli bir başlık. Çünkü hem kadınların hayatının tamamında temel bir sağlık ihtiyacı hem de afet durumlarında ve sonrasında bir turlu kapsayıcı çalışmalar organize edilemiyor. Bazen yasal zorluklar var, şimdi Suriyeli kadın mültecilerin yaşadığı gibi, bazen de kamu kurumlarıyla etkin işbirliklerinin güçlükleri var.
İnsani yardım çalışanlarının bu konuda kapasitelerinin arttırılması yine dikkat çekilen konulardan biriydi. Cinsiyet eşitliği perspektifine sahip olmaları, suistimal, şiddet vakalarını tanıyabilmeleri, kendi tutum ve davranışlarını bu bilgi ile düzenlemeleri önemli.
Tüm bunların dışında konuşmalardan biri “afet ve erkeklik” başlığındaydı. Erkeklerin afetlerden farklı etkilenmeleri, aile içindeki kimliklerinin zedelenebilir olması, işlerini ve gelirlerini kaybetmeleri ve bunun etkisinden söz edildiğinde sahadan bu konuyla ilgili pek çok örnekleme oldu. Tüm katılımcılar için önemli bilgilerdi diye düşünüyorum.
– Çalıştaydan sonra sahada faaliyet gösteren insani yardım örgütlerinden ne gibi tepkiler aldınız?
Çalıştayda 20 kuruluştan 49 katılımcı vardı ve kadın kuruluşları dışında sahada faaliyet gösteren uluslararası ve ulusal insani yardım kuruluşlarıydı. Çalışmalarını ve deneyimlerini paylaşarak tartışmaya açtılar.
Amaçlarımızdan biri, bu çalıştayda insani yardım kuruluşları ile kadın kuruluşlarını bir araya getirip konuya farklı yerlerden bakabilmekti. Bunu gerçekleştirdiğimizi düşünüyoruz.
Çalıştay kitabımızın paylaşılmasından sonraki 1 hafta içinde tamamlanmış olacak, çalıştaya katılmayan kuruluşlardan da geri bildirimler alacağımızı düşünüyorum.
– Konuyla ilgili Türkiye’de politik yaptırıma vesile olan, kadın veya mülteci konulu yasa yapımını hızlandıran herhangi bir gelişme var mı?
Türkiye, 2014’te İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamıştır. İstanbul Sözleşmesi, üye devletleri kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet ile ilgili hukuksal düzenlemeler yapması ve etkili uygulamalar oluşturması konusunda teşvik ediyor. Diğer yandan, Mültecilerin Durumuna İlişkin Sözleşme’de ise kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin ek korumayı gerektiren bir zarar biçimi olarak tanımlanacağını, imzalayan devletler taahhüt etmiştir. Aslında bu iki sözleşme, alanda uygulama mevzuatı ile koruma tedbirlerinin oluşturulması için altyapı niteliğindedir. Bu nedenle mülteci kadınlar da 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine İlişkin Kanun” kapsamından yararlanma hakkına sahiptir. Ancak bu hizmetlerin alınabilmesi kanunun olması dışında da pekçok etmene bağlıdır. Örneğin, kadının bunu bilmesi, yasal süreçlerin takibi konusunda uzman ve dil yardımı alabilmesi, kayıtlı mülteci olması, toplumsal ortamında kendini güvende hissetmesi gibi etmenler önemlidir.
Ayrıca son 1 yılda Suriyeli mülteciler için geçici ikametgah, koruma altındaki nüfusa çalışma izni, Suriyeli mülteci çocukların eğitime devamını sağlanması amacıyla ilkoğretim okullarına ya da milli eğitim bünyesinde oluşturulmuş Suriye müfredatı ile eğitim veren okullara yerleştirilmesine yönelik yasal düzenlemeler de hız kazanmıştır.[vc_images_carousel images=”9401,9400,9399,9398,9402,9403″ img_size=”600*400″][/vc_column][/vc_row]
– Suriye deneyiminde kadınların yaşadıklarını diğer afet dönemlerinden ayıran yanlar nelerdir?
Suriye’deki çatışmaların başlaması ve savaş ortamının neden olduğu göç ve mültecilik durumu, şüphesiz doğal afetlerden farklıdır. Bu tür insan kaynaklı afetlerde, olağan hayata dönüş için daha uzun sureye ihtiyaç duyulur. Bu süreçte hepimizin gayet iyi bildiği medyada da yer alan kadınlara yönelik cinsel şiddet ve kadın ticaretinin ortaya çıkması, hatta yıkıcı boyutlara varmasıdır. Her ne kadar yaşam alanları ırak olsa da Suriye savaşı ile bağlantılı olduğundan Ezidi kadınların maruz kaldıklarından söz etmemiz gerekli. Cinsel saldırı ve insan pazarlarında satılmaya kadar yaşadıklarını en azından medya kanalıyla herkes biliyor. Benzeri durumların yine yakın geçmişte başka çatışma bölgelerinde, mesela Bosna ve Kosova’da yaşandığını, kadınların sistematik tecavüze ve seks amaçlı köleliğe zorlandığını bilmekteyiz. Ve yine savaşlarda tecavüzün, erkek egemen zihniyete göre “soy”a zarar vermenin bir yolu, bir savaş yöntemi olarak kadın bedeni hedef alınmaktadır. Sadece bu bilgiye sahip olmak, örnekleri duymak dahi mülteci bir kadında ne tür güvensizlik, korku hatta panik duygularına yol açacaktır, sadece bir düşünün.
Türkiye’ye gelen mülteci kadınlar hakkında hem farklı raporlardan hem de sahadaki çalışmalardan öğrendiğimiz, kalabalık aileler, çocuk sayısı 3 ve üzeri, küçük evlerde ortalama 7-8 kişi yaşıyor; hatta bu sayının 10’un üzerine çıktığı da oluyor. Kadınlar bu ailelerin bakımını üstlenmeyi sürdürüyor, ancak düzenli gelirin olmadığı, resmi kayıtların tam olmadığı ve sosyal destek hizmetlerinin yeterli olmadığı koşullarda. Eğer ailede yetişkin ve çalışacak durumda erkek yoksa bu da kadınların yüklenmesi gereken bir konu olarak çıkıyor karşılarına. Bu arada başka bir kültürde, farklı bir dilde ve sosyal kimliklerini kaybetmiş olarak yaşamlarını sürdürmek zorunda olduklarını da unutmamak gerekli. Doğal afetlerde kendilerinin hissettikleri coğrafyada ve kendi dillerinin konuşulduğu, sosyal kimliklerini daha hızlı biçimde geri alabilecekleri koşullarda yaşarken savaş ve göç daha ağır koşullara yol açıyor.
Yine göç eden bir topluluğun maruz kaldığı önemli konulardan biri olarak ayrımcılıkla karşılaşmak, yaşadıkları yerlerde ötekileştirilmek ve dışlanmak, yerli halk tarafından kabul edilmemek, tüm mülteci toplumunun sorunu. Kadınlar hem çocuklarının eğitimleri hem de evin ihtiyaçları konularında yerli toplumla muhatap oldukça buna sık sık maruz kalıyorlar. Aynı durum sağlık hizmeti ihtiyacı, iş aramak, şiddete ya da cinsel saldırıya maruz kalmak gibi durumlarda da hizmet alırken karşılarına çıkabiliyor. Hatta onları hizmet almaktan alıkoyabiliyor.
Çocuklar ve erkeklerden daha geç Türkçe öğreniyorlar, çünkü diğerleri sokakta, okulda ya da işte daha hızlı öğrenirken, zamanının çoğunu aile ve ev işleri ile, yaşlı ya da çocuk bakımı ile geçiren kadın yerli halkın dilini daha geç öğreniyor. Bu durum da sorunlarının çözümünde ve adaptasyonda geciktirici bir etken olarak çıkıyor .
Yine de organize olup kendi kendi sorunlarını çözme yolları arayan, eğitimlerini ve uzmanlıklarını hem ayakta kalmak için hem de mülteci toplumun sorunlarının çözümünün bir parçası olmak için değerlendiren cesur ve azimli kadınlar var.
– Avrupa Birliği’nin mülteci kadınlara yönelik hak ihlallerini önleme yolunda çalışmaları bulunuyor mu?
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin, Suriyeli kadın mültecilere yönelik hukuki destek, fiziksel güvenliğin sağlanması, sağlık desteği, psiko-sosyal destek şeklinde hak ihlallerine de müdahale etmeyi de kapsayan çalışmaları var.
Avrupa Birliği kuruluşlarının Suriyeli kadın mültecilere yönelik uygulanan hizmet ve desteği kapsayan programları var, farklı kuruluşlarla işbirliği halinde yürütülüyor.
Suriyeli mülteci kadınların durumları, mültecilik hakkı edinme koşulları, Avrupa Birliği ülkelerine kabul koşulları farklı platformlarda gündeme getiriliyor. Ancak ifade etmek zorundayım ki Avrupa Birliği ülkelerinin Suriyeli mültecilere karşı tutumları ve Türkiye ile yapılan iade anlaşması, mültecilerin temel insan haklarının hiç kimse tarafından aslında kabul edilmediğini gösteriyor bize. Seyahat hakkı, güvenlik içinde sığınma hakkı bulunamıyor, aileler parçalanabiliyor, son 2 yılda denizden kaçak Avrupa’ya gitmek isteyen 7.000 kişi öldü.
Bu alanda uluslararası ya da ulusal sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları ile daha etkili adımlar atılabilir.
– Çalışmanıza katkı sunduğunu düşündüğünüz rapor, bildiri vb. yazılı kaynaklardan örnekler verebilir misiniz?
Çalıştay için ceviri dokuman hazırladık ve öncesinde ve hazırlama surecinde pek çok dokuman inceledik. Hemen bir kaçını sayarsak:
- Guidelines for Integrating Gender-Based Violence Interventions in Humanitarian Action
- Making Disaster Risk Reduction Gender-Sensitive- Policy and Practical Guidelines
- DG ECHO Thematic Policy Documents – N°6: Gender: Different Needs, Adapted Assistance
- OXFAM MINIMUM STANDARDS FOR GENDER IN EMERGENCIES
- Sürdürülebilir Afet Yönetimi ve Kadın – Zuhal Yonca Odabas- Ankara Univ.
- Managing gender-base violence programmes in emergencies
- The Gendered Nature of Natural Disasters: The Impact of Catastrophic Events on the Gender Gap in Life Expectancy, 1981–2002
- TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ MÜLTECİLERE YAPILAN SAĞLIK YARDIMLARININ YASAL VE ETİK TEMELLERİ / Ömer YAVUZ -Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
- Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Afet Yonetimi / Chaman Pincha-2009-Kocaeli Universitesi
- A practical guide to Gender-sensitive Approaches for Disaster Management / International Federation of RC and RC societies
- War on Women: Time for Action to End Sexual Violence in Conflict – May 2011 – Nobel Women’s İnitiative
- SURİYELİ SIĞINMACILARIN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ – Ocak 2015 / ORSAM
- SURİYELİ SIĞINMACILAR VE SAĞLIK HİZMETLERİ RAPORU – 2014 / TTB
- KAMP DIŞINDA YAŞAYAN SURİYELİ KADIN SIĞINMACILAR RAPORU – 2014 / MAZLUMDER
– Çalışmanızın sürdürülebilirliğini nasıl sağlamayı planlıyorsunuz?
Sürdürülebilirliği sağlamak için 3 adımdan söz etmek gerekli. Kaynak bulmak, farklı kurum ve kuruluşlarla işbirlikleri oluşturmak ve sahada olmak. Her üçü de çalışmalarımız içinde yer alıyor, Mavi Kalem bu yıl ve gelecek yıl öncelikli çalışma gruplarını mülteci kadınlar ve kız çocuklar olarak belirledi. Projelerimizi ve çalışmalarımızı seçili gruplara yönelik oluşturuyoruz. Örneğin, Şubat ayında sonlanan genç kızları güçlendirme projemizde Türkiyeli genç kızlar için bedenlerini, fizyolojilerini tanımaları, sağlıklarını koruyabilmeleri, şiddet, taciz ve cinsel saldırı hakkında bilgi sahibi olmaları ve yasal hakları ile korunma yöntemlerini öğrenmeleri amaçlı güçlendirme atölyeleri hazırladık ve 3 ayrı grupla uyguladık. Şimdi de bu atölyeler serisini Suriyeli genç kızlar için adapte etmeye çalışıyoruz.
Tabii çalıştay alt konularının gündemdeki sorunlar ve çözüm seçenekleri ile geliştirileceği yeni etkinlikler de planımızda var, çok uzak olmayan bir zamanda.
– Sivil Düşün hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Sivil Düşün AB Programı, bizim bir hayalimizi gerçekleştirmemizi sağladı, çok önem verdiğimiz bir çalışmaydı. Çalıştığımız iki alanın kesişimini hayata geçirdik; afet ve acil durumlarda çalışma standartları ve kadın hakları/kadının sağlık hakları. Şimdi çıktılarını paylaşmak için de heyecanlanıyoruz.
Uygulama sürecinde alışmadığımız bir çalışma metodunu öğrendik, bu açıdan da öğreticiydi. Burada da Sivil Düşün’e teşekkür etmek isterim, kendim ve ekip arkadaşlarım adına.
– Sizce Aktivizm ne anlam ifade ediyor?
Mavi Kalem kurulduğundan beri, 15 yıldır gönüllü çalışmanın bir yaşam biçimi olduğunu savunarak bu güne geldik. Paylaşma ve yardımlaşma temelli bir yaşam biçimi. Her zaman biliyorduk ki sahada öğrenme, gelişme karşılıklıdır. Gerçekten de çok şey öğrendik ve paylaştık. Aktivizme de buradan bakmak istiyorum.
Bence aktivizm, yapabilir olduğuna inanmak ve bunun için uğraşmaktır. Bizim çalıştığımız alandan yola çıkarsak; bir şeyleri daha iyiye doğru değiştirebilmek, uzanabildiğimiz hayatlarda, mekanlarda, vakalarda pozitif izler bırakabilmek, çözümün bir ucu olabilmek. Bunu yapabildikçe kendimizi daha enerjik daha yapabilir hissetmek, daha çoğunu yapmayı istemek.