Bu haftanın söz devrinde konuğumuz, çevre hakları için gönüllü çabalar yürüten Gülay Ateş. Konya’da yaşayan Gülay, çevresindeki sorunlara duyarsız kalamayanlardan. Bu ilgisinin belki de ilk somut çıktısı, çevre mühendisliğinden mezun olurken Konya Kapalı Havzasının çevresel sürdürülebilirliği üzerine hazırladığı bitirme projesi olmuş. Üniversite bitince memleketine, ailesinin yanına geri dönen Gülay, yaşadığı yerdeki güzelliklerin günden güne hem de insan eliyle bozulmasına anıklık etmekten rahatsızlık duymaya başlamış. Rahatsızlık büyüdükçe sorular da çoğalmış: Doğal kaynakların en iyi şekilde kullanılması nasıl mümkün olur? Üretim ve tüketimi insan sağlığına, refahına ve doğal dengeye zarar vermeden nasıl yürütürüz? Tek başımıza ya da hep beraber elimizden ne gelir? Sorularına herkes için herkesle birlikte cevaplar aramaya devam eden Gülay’la yollarımız, Beyşehir Gölünün suyunu korumayı dert edinmesiyle kesişti. Ama dilerseniz, hikayesini artık kendisini anlatsın:

Merhaba, ben Çevre Aktivisti ve Sivil Toplum gönüllüsü Gülay Ateş. Bu haftanın söz devrinde, mikrofon bende! Çevre mühendisliği okuduğumu öğrenince, aklınızda şöyle bir soru belirmiş olabilir: Acaba çevre sorunlarına kayıtsız kalamamak, okuduğum bölümün kaçınılmaz bir sonucu olarak mı ortaya çıktı yoksa eskiden beri var olan hassasiyetlerim mi beni bu alanda eğitim almaya yönlendirdi? Aslında benim hikayemde ikisinden de biraz var. Evet çocukken de kalbimin doğa için farklı attığı ortadaydı öte yandan, lisans eğitimimin bana çok taraflı bir farkındalık kazandırdığı da aşikar.
Okurken, TEGV TOG, Genç TEMA gibi toplulukların içinde gönüllülük yaptım ve bilincim iyice derinleşti. Bu sırada, okulumuzun girişimcilik topluluğunda iki yıl boyunca ekip liderliğini üstlendim. Mezun olunca, Konya’da bulunan ailemin yanına geri dönmem gerekti. Elbette öylece duramadım. Şehrin harika doğası, sadece bilinçsizlik yüzünden insan eliyle göz göre göre eriyordu. Bu gerçeğin uzaktayken de farkındaydım aslında. Mezuniyet projemi Konya Havzasının çevresel sürdürülebilirliği üzerine yapmam bundandı.
Şimdi mesafeler ortadan kalkmış ve sorunlar eskisinden de yoğun biçimde mücadeleye çağırıyordu beni. Konya Havzasındaki suların büyük kısmı tarım ve hayvancılık için kullanılıyordu. Son yıllarda iklim krizinin bir sonucu olarak, kullanılan bu suyun miktarında ciddi bir azalma görülüyordu. Daha da kötüsü, halkın bilinçsiz tavrı devam ederse, Havzada yüzde 50’ye yakın bir kayıp daha kapıdaydı.
Havzanın tamamında basınçlı sulama teknikleri uygulansa bile kuraklığa dayanıklı, az su tüketen alternatif ürün desenlerine geçiş sağlanamadığı sürece, su kaynaklarımızın artık ihtiyacımıza yetmeyeceği tehlikesiyle yüzleşmemiz gerekiyordu.
Beyşehir Gölü, farklı kaynaklardan gelen balıkların aşılanması nedeniyle, artan bir yabancı/istilacı tür tehditi altında. Yerli balık türleri ve göldeki diğer canlı çeşitliliği yok olmaya yüz tutuyor. 2000’li yılların başında göle aşılanmış olan gümüş balığı da büyük sürüler oluşturması, yanı sıra zooplankton ve balık larvaları ile beslenmesi nedeniyle gölü larval aşamada yaşam alanı olarak kullanan balıklar bakımından tehlikeli hale getiriyor. Son yıllarda gölün seviyesi, gölü besleyen yüzey ve yer altı sularının kullanımıyla önemli derecede düştü. Bununla birlikte kaçak su kuyularının sayısı her geçen gün artıyor bu durum gölümüzü ciddi derecede kuraklığa doğru itiyor. Göl ve göle ulaşan dereler, yakındaki köy ve ilçelerden boşaltılan atıklar ile tarım alanlarından gelen sızıntılar nedeniyle kirleniyor. Bölgede, özellikle şeker pancarı gibi sulu tarıma dayalı bitkilerin ekimi, nadasa bırakılan toprak miktarında da azalışı getiriyor.
Durum böyle olunca ben de araştırmalarımı geliştirdim ve kent konseyi ile işbirliği içinde yerel halka ve tarımla uğraşanlara bilgilendirme seminerleri düzenlemeye başladım. Sonra araya salgın girdi ve bir müddet hareketsiz kaldım. Keşke çevre sorunları da bu sırada duraklamaya girseydi ama ne yazık ki öyle olmadı. Kendi çabalarımla neler yapabileceğimi düşünürken karşıma Sivil Düşün’ün KONUM AT DESTEK AL programı çıktı. Salgın şartları yavaş yavaş hafifliyordu o dönem ve Sivil Düşün özellikle daha evvel kayda değer sayıda desek başvurusu iletmemiş şehirlerin yaşayanlarını, kendi şehirleri, ilçeleri, mahalleleri için harekete geçmeye çağırıyordu.
Çağrıyı duyunca, ziraat mühendisi arkadaşlarım Latife, Ayten ve İsa ile bir araya gelmeye karar verdik. Hemen bir yol planı çıkardık; amacımız belliydi, hem sorunları hem de bunlara ilaç olacak herkesin uygulayabileceği çözümleri daha çok insana duyurmak istiyorduk. Bilginin yoğun olarak dijitalden tüketildiği bu çağda eğitim videoları üretmenin anlamlı olacağında anlaştık. Ne kadar çok insanı gelecekte yaşayacağımız sıkıntılardan haberdar edersek o kadar iyiydi çünkü bilmek, doğru teknikleri uygulama hevesini de doğrucaktı. Biz de ekip olarak, farkına varıp da kapımızı çalanlara, doğru teknikleri uygulamaları yolunda destek vermeye çoktan hazırdık.
Sizler de gölümüzün kurumasını önlemek için #SuyunuKoruGeleceğiniKoru! hashtagi ile fikir ve düşüncelerinizi paylaşıp sesimize güç katabilirsiniz. Değişimin bugünden yarına gelmeyeceğini, bunun hep emek isteyen bir mücadele olduğunu biliyoruz. Ama yolumuza da inanıyoruz. Suyumuza sahip çıkarsak mutlaka kazanaacağız.