Bir vadinin kıvrımında bir kuş sesi yankılanıyor. Bir kıyı kendini dalgalarla dövüyor. Bir rüzgar, karşıki ovaya bir çamın kokusunu taşıyor.
Doğa bütün duyularıyla kendi hafızasını deneyimliyor. Kendi hikayelerini biriktiriyor. Toprak, orman, deniz kendini, nereden geldiğini biliyor.
Bu hafızaya, insanların erişimi olsa neler değişirdi? Doğal Denge Derneğinin peşine düştüğü soru bu. Doğanın, belleğinin izini süremediğimiz köşelerinde pek çok giz var. Bunları keşfetmek, tabiata haklarını teslim etmeye katkı sunar mı?
Cevabın peşine düşmeye değerdi. Dernek gönüllüleri böylece Türkiye’nin en değerli ekolojik alanlarından biri olan özel çevre koruma bölgelerinin, bugüne dek hiç bütüncül biçimde değerlendirilmemiş geçmişini ve bugününü ışığa çıkarmak için Ankara’da özel bir etkinlik düzenledi.
Bir zamanlar özel olarak ilan edilmiş bu alanlar, uzun yıllar boyunca özgün bir koruma modeliyle yönetilmişti. Ancak zamanla kurumsal yapılar değişmiş, mevzuatlar güncellenmiş, yer yer koruma anlayışında zayıflamalar yaşanmıştı.
Bugün bu bölgeler yeniden güçlü bir koruma vizyonuna ihtiyaç duyuyor.
Ve bu vizyonun, sahadan gelen bilgiyle, yerelden yükselen sesle, deneyimle yeniden inşa edilmesi gerekiyor.
Bunu mümkün kılacak ilk adımlardan biri, mayıs ayında Ankara Kent Konseyinde atıldı.
Derneğin düzenlediği iki oturumluk buluşmaya, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkilileri, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü yöneticileri, Özel Çevre Koruma Kurumunun geçmiş dönem çalışanları, akademisyenler, sivil toplum temsilcileri ve çevre hakkı savunucuları katıldı.
İlk oturumda, özel çevre koruma modelinin idari yapısı, mevzuatı, teknik işleyişi ve bugüne kadarki uygulama sonuçları ele alındı. Başarılarılanlar ve eksik kalanlar açık yüreklilikle konuşuldu.
İkinci oturumda ise, sahada çalışan akademisyenler ile sivil toplumdan gelenler deneyimlerini paylaştılar. Hangi bölgelerde ne tür sorunlar yaşandığını, yerel halkın beklentilerini, sürdürülebilir koruma için ne tür çözümler geliştirilebileceğini birlikte değerlendirdiler.
En önemlisi de; bütün bu görüşmeler, bir sonuç raporuna dönüştürülerek politika yapıcılara, yerel yönetimlere ve çevre hareketine yol gösterecek bir kaynak haline getirildi.
Doğal Denge Derneğinin amacı, yalnızca bir durumu tespit etmek değil; bundan sonraki yol haritasını da birlikte oluşturmak.
Çünkü bu toplantının çıktıları, bir rapor olarak yalnızca ilgili kamu kurumlarının değil, Türkiye’de çevre politikalarının gelişmesinde etkili olan tüm aktörlerin gündemine taşınacak.
Bu sayede, geçmişteki iyi uygulamaları ve sahadan gelen güncel deneyimleri birleştiren yeni bir koruma modeli için zemin hazırlanacak.
Önümüzdeki dönemde, hazırlanacak bu rapor ilgili Bakanlık ve yerel yönetimlerle paylaşılacak, sivil toplum ve akademik çevrelerle ortak tartışma süreçleri başlatılacak.
Ayrıca, yerelde daha güçlü halk katılımı sağlamak ve koruma bilincini tabana yaymak için bölge odaklı toplantılar ve bilgilendirme çalışmaları da planlanıyor.
Bu sürecin sonunda hedeflenen şey çok net:
Türkiye’nin en değerli doğa alanlarının, koruma politikalarının merkezine tekrar güçlü ve sahaya dayalı bir vizyonun yerleşmesi.
Ve bu vizyonun, sadece resmi belgelerde değil, ormanların gölgesinde, sulak alanların dinginliğinde, kıyıların dalga sesinde yaşayan bir gerçekliğe dönüşmesi.
Bazen, doğayı korumak için önce koruma anlayışının kendisini korumak gerekiyor.
Ve bu anlayışın en güçlü haline yeniden ulaşmak için geçmişte işe yarayanları hatırlamak, bugün sahada olanların sesine kulak vermek icap ediyor.
Doğal Denge Derneğinin bu çalışması, sadece mevcut durumun tespiti değil, aynı zamanda geleceğe bir ışık tutma çabası. Belki de önümüzdeki dönemde Türkiye’deki çevre politikalarının yeni bir bakışla şekillenmesine vesile olacak.
Ve bir gün, o özel kıyılarda, o hiç ayak basılmamış ormanlarda dolaşırken, doğanın hafızasında bizim de bir katkımız olduğunu bilerek nefes alacağız.
Tıpkı o gün o salonda bir araya gelenlerin niyet ettiği gibi.