Denge ve Denetleme Ağı: Bir arada durmak ya da duramamak, işte bütün mesele bu!

Bu iş olmaz diyenlere bal gibi olur dedik, şimdi 206 örgütüz!

 

Denge ve Denetleme Ağı (DDA), ismi karışık gibi görünen ama çalıştığı konularla gündelik hayatımızın en basit gerçeklerine dokunan kocaman bir sivil toplum oluşumu. Şemsiyesi altında farklı yaklaşımlar, farklı siyasi görüşlere sahip 206 çeşitli sivil toplum örgütü var. Bu sayı geçen yıl bugünlerde 107 idi. Sayılar daha çok ve çeşitli paydaşa değebilmekte başarı gösterdiğimizi ölçüyor ama bizim başarı kriterimiz, farklılıkların bir arada söz söyleyebileceğinin bir kanıtı olmamız. Herkesin cümleye “kutuplaşma”yla başladığı ve uzlaşı çağrıları yaptığı bir dönemde kurulmuş olmamız bile, yani Ağ’ın varlığı bile tek başına büyük bir kazanım aslında. Biz bu uzlaşıyı, Ağımız içinde bir arada çalışırken kurduğumuza inanıyoruz. Ağ üyeleri çalışma grupları aracılığı ile tüm kararları birlikte ve uzlaşarak alıyorlar. Uzlaşma için uzun süren diyaloglar, görüşmeler, tartışmalar yaşanıyor. Tüm tartışmalar kullanılan dile özen gösterilerek yapılıyor. Bir araya gelmeyeceği düşünülen siyasi görüş, inanç ve yaşam felsefesine sahip sivil toplum örgütleri, “demokrasi” talebinde buluşarak bir arada çalışmayı deneyimliyor. Biz, bir aradalığımızın toplumun tüm kesimleri için bir model, bir örnek oluşturabileceğini düşünüyoruz.

Ağ bir araya geliyor

Ağ’ın temelleri, 2011 yılında başlayan yeni anayasa çalışmaları sonrasında atıldı. İstanbul Politikalar Merkezi ve National Democratic Institute’un düzenlediği, farklı sivil toplum örgütü, siyasi parti temsilcileri, medya, akademisyen ve kanaat önderlerinin bir araya geldiği çalıştaylar sonunda, hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması ve güçlü bir denge denetleme sisteminin gerekliliği üzerine bir irade birliği ortaya çıktı. Gücümüzü aldığımız nokta, yani “farklı düşünüyoruz bir arada çözüyoruz” sloganıyla çıktığımız bu yol doğru biri yol olmalı ki, kısa zamanda kayda değer gelişmeler sağladık. Ağımız hem yerel, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde denge denetleme konusunda referans kurum olarak görülmeye başlandı. Sahip olduğu sivil toplum örgütü çeşitliliği açısından da dikkat çekici hale geldiği için; özellikle seçim döneminde fikri sorulan, görüşü önemsenen bir yapı oldu.

Ağ, çalışmalarını İstanbul ve Ankara dışında yedi ayrı kent ve çevre illerinde sürdürüyor. Bu merkezler şimdilik Diyarbakır, Kayseri, İzmir, Samsun, Bursa, Adana ve Erzurum. Geçen yıldan bu yana Diyarbakır, Kayseri ve İzmir’de yerel çalışmalar yapıldı. Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde adayların kampanyalarının finansman şeffaflığını sağlamalarına yönelik etkinlikler ve çalıştaylar bu illerde düzenlendi. Her ilde sivil toplum örgütleriyle yüz yüze görüşmeler yapılarak “denge denetleme” ve Ağ üzerine fikir alışverişinde bulunuldu. Denge denetleme konularını içeren 19 politika belgesi hazırlandı ve bu belgeler kamuoyuna duyuruldu.

Biz yaptığımız çalışmalar ile özellikle sosyal medyayı da kullanarak, denge denetlemenin bizi ne kadar ilgilendirdiğine dair kamuoyunda bir algı oluşturmak adına hatırı sayılır yol kat ettiğimizi düşünüyoruz.

Geç olsun güç olmasın

Denge denetleme mekanizmaları Türkiye için yeni bir kavram fakat sandığımızdan daha çok gündemimizde ve hayatımızın içinde. Denge denetleme, basitçe herkesin birbirinin gözü olduğu, birbirini gözeterek hesap verebilir kıldığı bir uyumu işaret ediyor.

Birbirini denetleyen güçler deyince akla ilk, kuvvetler ayrılığı esası geliyor. Yani aralarında bir üstünlük sıralaması olmadan; yasama yürütme ve yargının kendi görev ve yetkileri çerçevesinde, birbirlerini denetlemesi ve bunun da bir denge yaratması.

Ancak bununla bitmiyor, ileri demokrasilerde kuvvetler ayrılığının da ötesinde yerleşik hale gelmiş bir denge ve denetleme sistemi var. Dördüncü kuvvet olarak anılan medyanın yanı sıra; bu güçlere kullandıkları yetkileri veren vatandaş var, vatandaşların oluşturduğu sivil toplum var. Bütün bu tarafların diğerlerini denetleyen güçler olarak sorumluluk alması, kendilerini de denetlenmeye açık hale getiriyor. Böylece toplum bilginin açık biçimde aktığı bir şeffaflık kazanıyor, güven artıyor; hukuk daha iyi işliyor.

Evrensel olarak kendisine tanınan hak ve değerler toplumda karşılık bulduğu ve toplum hukuka güvendiği için, uzlaşı ve diyalog da kendiliğinden gerçekleşiyor. Toplumun bizahiti kendisi, çoğulculuğun garantisi haline geliyor. En çok ihtiyacımız olan da bu: Kavramların gerçek hayatta bir anlam doğurması ve böylece siyasetler ya da hükümetler kadar, toplum tarafından da sahiplenilmesi.

Böyle bir yapının kanunlarda yazılı olması elbette destek vereceğimiz bir gelişmedir ancak tek başına yeterli değil. Biz, toplumdaki tüm güçlerin denge denetleme reflekslerine sahip olduğu bir noktayı hayal ediyoruz. Bu da ancak; siyasi ve sivil bir demokrasi kültürünün yerelden başlayarak özümsenmesiyle gerçekleşebilir.

Sivil toplum da birkaç fırın ekmek yemeli

Bu kültürün genişleyerek yerleşmesine katkı sağlamak için biz öncelikle Ağ olarak varlığımızla bir örnek teşkil ettiğimizi düşünüyoruz. DDA içinde faaliyette bulunmak, öncelikle kamusal tartışma ortamının oluşmasını sağlıyor ve ortamı zenginleştiriyor. Kamusal alan; bireylerin, kendilerini ilgilendiren ortak konular etrafında tartışabildikleri, fikir yürütebildikleri, rasyonel bir tartışma içine girerek, uzlaşı yoluyla ortak kanaat oluşturdukları bir hayat alanı. Kamusal alanın zenginleşmesiyle, politika oluşturmada ve siyasi gündemin belirlenmesinde, yerel ve ulusal alanda vatandaşların aktif katılımı sağlanıyor. Katılım süreçlerini oluşturan kanalların açılmasıyla, daha dinamik ve üretken bir sivil toplum oluşuyor. Bu da katılımcılığa ve çoğulculuğa bir katkı demek.

Türkiye’de çoğulcu demokrasiyle ilgili olan sıkıntı, uzun zamandır var olan; Meclis’teki temsil sisteminden başlayarak her alana sirayet eden temel bir sıkıntı. Katılımcılık da yine ülkemizde çeşitli uygulamalarla desteklenmeye çalışılan ancak daha sistematik ve düzenli çabalar gerektiren emekleme aşamasında bir alan. Katılımcılık konusunda mesafe alabilmek için, çalışmaları tek taraflı yürütmemek; karşılıklı olarak tüm tarafların ihtiyaç ve talep analizlerini yapmak ve bunları örtüştürmeye çalışmak gerek. Bu konu yalnızca vatandaş-devlet ilişkilerini ilgilendiren bir konu değil; sivil toplum olarak bizim de bu alanda birkaç fırın ekmek daha yememiz gerekiyor. Sivil toplum da kendi içinde katılımcılığı özümsemeli, olabildiğince çok katılımcı yaklaşımları benimsemeli. Biz Ağ içinde bunun için çok çalışıyoruz. Bunu işletmesi çok zor fakat bir yerden başlamak gerekiyor.

Gör BAK (Bizi Anayasa Kavuşturacak)

DDA’nın bir aradalığın gücünden ilham alarak başlattığı son çalışma BAK (Bizi Anayasa Kavuşturacak) Kampanyası da başlamanın zor olduğu alanlardan birini seçti: Hepimizi farklılıklarımızla yansıtan ve engeller yerine ortaklıklarımızı vurgulayan bir anayasa katılımcı ve kapsayıcı bir süreçle yazılabilir vurgusuyla yola çıkıldı. Anayasa bir gündem maddesi olarak Türkiye’de çok konuşuldu, hatta belki biraz da yıprandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde başlatılan anayasa girişimi bir anayasa ile sonuçlanmadı. Öte yandan, zaman geçtikçe koşullar ve ihtiyaçlarımız da değişmeye devam etti. Fakat dünya bıraktığımız yerde değil ve koşullar değiştikçe, ihtiyaçlarımız da değişti. Yeni ihtiyaçlarımız yasalarda karşılığını bulmadıkça, yeni sorunlara dönüştü. Kanunlara duyduğumuz güven, hepimizi yansıtmadıkları sürece biraz daha zayıfladı. Bu güveni yeniden tesis etmek için atmadığımız her adım, yeni bir sorun olarak bize geri dönecekti. Biz, böyle olmak zorunda değil, bu süreci dönüştürme gücüne sahibiz, diyerek bir başlangıç yaptık.

Kanunların en büyüğü anayasanın, bir büyük olarak devreye girmesi ve çok geç olmadan yeni sözler söylemesi için bizden güç alması gerekiyordu. Bunun için ise toplumun tüm kesimlerinin anayasada görünür olması gerekliydi; yani anayasa yazım sürecine katılımları sağlanmalıydı. Bunu sağlamak önemli çünkü ancak bu gerçekleşirse, hukuk da herkes tarafından sahiplenilerek gündelik hayatta görünür olacak ve güven uyandıracak. Ve görünürlük, yüz yüze BAK’makla başlayacak. BAK (Bizi Anayasa Kavuşturacak) Kampanyası bu anlayıştan ilham aldı.

BAK, Ekim 2015 itibarıyla anayasa yapım sürecinin tekrar siyasetin gündeminde olacağını hatırlatarak, bizi kavuşturabilecek bir anayasanın yazılmasının artık zamanıdır dedi ve ilk aşamada sivil toplumu taleplerini masaya koymak için harekete geçmeye çağırdı. Ocak ayında, anayasanın daha katılımcı ve kapsayıcı bir süreçle yazılabilmesi için nasıl bir yol haritası ortaya koyabileceğimizi belirlemek adına sivil toplum kuruluşlarıyla Ankara’da bir araya geleceğiz. Bu çalıştayın birincisini İstanbul’da gerçekleştirdik. Sonrasında ise güçlü bir denge denetleme sisteminin anayasada var olmasını sağlamayacağımız; “denge denetleme anayasada nasıl görünür olur?” sorusuna birlikte yanıt arayacağımız bir çalıştayımız daha olacak.

Üçüncü başlığımız ikincisini tamamlayıcı niteliğe sahip: Vatandaşların bu sistem içinde devletle olan ilişkileri nasıl yeniden formülize edilebilir sorularına yanıt aramak. Vatandaşlar olarak, “Denge denetleme sistemi içinde oynadığımız hayati rolün nasıl farkına varırız?”, “Yerelde bunu nasıl hayata geçiririz?”i konuşmak için; Diyarbakır, Kayseri, İzmir, Adana ve Samsun illerinde halk toplantıları düzenleyeceğiz. Medya mensupları, kanaat önderleri ve karar vericilerle görüşerek çalışmalarımızın çıktılarını paylaşacak ve ortaya çıkan önerilere destek arayacağız. Bir süredir bu görüşmeleri sürdürüyoruz ve çok iyi geri bildirimler alıyoruz. Görüştüğümüz isimler, anayasanın gündelik hayatımızda görünür hale gelmesinin önemi konusunda bizlerle aynı noktada durduklarını ifade ediyorlar.

Kampanyamız boyunca toplumun farklı kesimleri ile bir araya gelmeye; farklı kesimleri bir araya getirmeye devam edeceğiz. Sosyal medya üzerinden paylaşılacak çarpıcı içeriklerle anayasa yapım sürecinin yeniden gündeme gelmesi ve tartışılmasını sağlamak istiyoruz. Herkesi, bu gündemin bir parçası olmak için www.birarada.org adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan çalışmalarımıza destek olmaya çağırıyoruz.

Bol beklentili bir 2015

Yeni yıl için hedefimiz 2015 sonuna kadar 300 sivil toplum örgütünden oluşan etkin bir yapıya dönüşmek, diyaloğun ve uzlaşmanın gücünü tüm topluma ve karar vericilere göstermek olacak. Yılın ilk ayları BAK Kampanyasıyla yoğun geçecek. Sivil bir anayasanın toplumun tüm kesimlerinin dahil edildiği katılımcı bir süreç ile yapılmasını sağlamak için gündem oluşturmayı bırakmayacağız. BAK ile el ele yürüyecek bir başka süreç de, Siyasetin Şeffaf Finansmanı Kampanyası olacak. Bu kampanya, demokratikleşmenin önünü tıkadığına inandığımız seçim sistemi ve Siyasi Partiler Kanunun değiştirilmesi için çağrıda bulunacak.

Skip to content