dünyanın meselesini konuşuyoruz’un dördüncü bölümünde, hayaller hayatların karşısında nasıl konumlanıyor, diye araştırdık. yolun başında sosyal medyayı heyecanla bağrımıza basmıştık. öyle ya, herkesin kendisini özgürce ifade edebilmesi için alan açmış hatta doğrudan demokrasiyi 21. yüzyıla taşımakla ilgili epeyce gelecek vadeden bir profil çizmişti. tüm bunları sevinçle karşılamış ve sanki onun bize daha fazlasını vadedebileceğine dair de bir söz almıştık. öte yandan bugün ne umduk ne bulduk dediğimiz bir noktadayız çünkü sosyal medyanın bize umut verdiği kadar yanlış haberlerin hızla yayılması, nefret söyleminin artması, özellikle de popülizmin yükselmesinde büyük rol sahibi olduğuna tanıklık ediyoruz.
peki tüm bunların faturasını yalnızca sosyal medyaya mı keseceğiz? topluluklar popülizmle nasıl mücadele ediyor ve bu mücadelede sosyal medya nerede duruyor? gelin geçen bölümün hikayesine beraberce bakalım:

hızlı flashback: buraya nasıl geldik?
şuradan başlayalım; sosyal medya bizim için iletişim teknolojilerindeki gelişim aşamalarından yalnızca biri. hadi bir hatırlayalım; internetin gündelik hayatımıza girmeye başladığı 90’lar dönemine web 1 diyorduk. bu dönemde, basılı yayınlar vasıtasıyla aşina olduğumuz içerik formatlarının web sitelerindeki karşılıklarıyla buluştuk.
içerik üretme meselesi yaygınlaştıkça kullanıcılar yayıncı pratikleri geliştirmeye başladı. ve zamanla facebook, twitter gibi mecralar ortaya çıktı. böylece aslında web 2 dediğimiz sürece geçiş yaptık. artık dijital mecralarla ilişkimiz çift taraflı hale geliyordu. çünkü etkileşim denen şey başlamıştı.

işler değişiyor: algoritmalar türedi, mertlik bozuldu
zaman içinde gözlemlerden, araştırmalardan, arama motorlarından, bloglardan, forumlardan, sosyal medyadan ve diğer birçok kaynaktan süzülerek biriken verinin anlamlı ve işlenebilir hale geldiğine şahitlik ettik. buna da big data (büyük veri) dedik. bu arada internetin iş modeli haline gelmesi, yani finansallaşması da gerçekleşti. böylece web 3’e giriş yaptık. bu noktada popülizm halkla konuşmak, halka anlatmak için sosyal medyanın sunduğu yeni imkanları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başladı. sosyal medyanın demokratik meydanları, yavaş yavaş populist söylemlerin yankılandığı alanlara dönüşüyordu.

manipülasyon için iş birliği: benzerler birbirini parlatıyor
popülizmin ikilikler üzerinden yükselen bir mekanizması var. bildiğimiz gibi demokrasinin temel prensiplerinden biri çoğulculuk. bu da, azınlık gruplarının çoğunluğun tahakkümünde olmaması demek. popülizm ise tam tersine bu ikisini birbirine karşı kışkırtıp kamplaştırıyor; aralarındaki farkları vurgulayarak sınır çizgilerini kalınlaştırıyor. böylece çoğulculuk yerine çoğunlukçuluk yükseliyor; bir arada yaşayabilmenin vadettiği huzur ve güven dolu ortam zarar görüyor. sosyal medya popülizmin bu yönüyle epey benzeşiyordu. buraya genellikle bilgilenmek, daha çok etkileşimde bulunmak, bilmediğimiz dünyalar hakkında haber almak için giriş yapıyorduk. ama aslında yaptığımız, yaratılmış kompartımanların içinde kendi yerlerimizi bulup oturmak, bizim gibi düşünen ve davrananlarla birbirimizi bulup paslaşmaya dönüşüyordu.

yalnız bu kadar mı? hayır, popülizm ve sosyal medyanın başka ortak yönleri de var
popülizmde de sosyal medyada da grup ya da mesaj onların da desteğiyle ana akım hale geliyordu belki ama belli değerler ya da bakış açılarının hasara uğraması pahasına gerçekleşiyordu bu.
her ikisinin de yankı fanusları vardı. her ikisi de ajitasyon ve kutuplaşmadan besleniyordu. her ikisi de gelecek kaygılarımıza hitap eden negatif tonlarla konuşmayı seviyordu.
popülizm insan doğasının çok yatkın olduğu bir yöntemi kullanıyordu: ödül ve ceza sistemi. insanların vadedilen bir ödüle ulaşmak için dürüst olmayan ya da güven sarsan şekilde davranması mümkün hale geliyordu.
trol ya da provokatörler sıradan yurttaşlara göre daha güçlü hale geldiler. yine daha radikal görüşler daha ılımlı görüşlere nazaran güç kazandı.

kaçınılmaz olanın yükselişi
türkiye hem tarihsel süreci hem de pratikleri bakımından aslında popülist söylem, ideoloji ve mekanizmaların yerleşmesine hep çok açık bir toplum oldu. sosyal medya ise bizi benzerlerimiz bulmaya yönlendiren yapılanması, manipülatif ortamı ve nefreti körükleyen algoritmalarıyla popülizmin tırmanışa geçmesini kolaylaştıracak elverişli zemini besleyip derinleştirdi. bu durum, insan hakları mücadelesini de kendini güçsüz hissettiği bir noktaya taşıdı.

peki ne yapabiliriz: popülizmle tek başına ve topluluklar halinde başa çıkmak için öneriler
şüphe kasını çalıştır
dijitalde korku, endişe gibi duygularla hareket etmeye çok müsaitiz. popülist akımlar bizi daha negatif yaklaşımları benimsemeye yatkın hale getiriyor. daha akılcı bir yerden bakıp düşünmek için sakinleşmek gerekiyor. karşılaştığımız her bilgiden şüphe ederek, onu sorgulayarak başlayalım işe.
umudu merkeze koyarak iletişim kur
insan hakları mücadelesi uzun yıllardır savunma pozisyonunda kalarak sürdürülüyor, dışarıdan sunulan çerçeveler, doğrusu bu değil, diyerek eleştiriliyor. bu pozisyondan çıkmak için kendi değer ve duygularımızı ifade edebildiğimiz kendimize ait çerçeveleri oluşturmamız gerekiyor.
karşı olduğun değil, savunduğun değerleri dolaşıma sok
sürekli problemde kalırsak sürekli karşı olduğumuz değerlerde kalmış oluyoruz. her hak alanının kendine özgü somut odak noktaları var; bunları tekil olarak insanların gündemine sunmak yerine, hepsini içeren bütünlüklü ve yeni bir anlatı örmek gerekiyor. konular yerine değerler üzerine konuşmaya başlamak gerek.
tehditlerden fırsatlara doğru yönel
hak mücadelesini insanlarla tanıştırırken vurgulanan şey, bunun kötülüklerden korunmak için bir şemsiye sunuyor olduğu. bakın, falanca ihlal sizin de başınıza gelebilir; bunun olmaması için siz de bir an evvel harekete geçin, deyip onları korkuyla hareket etmeye yönlendirmek yerine bunun bir yolculuk olduğunu vurgulamak önem taşıyor. insanları sürecin parçası olmaya davet ettiğinizde, bunu yapabilmeleri için imkan yarattığınızda, aidiyet geliştirmelerini de sağlıyorsunuz. böylece ihtiyaçları olan şu duyguyla buluşmalarını da kolaylaştırmış oluyorsunuz: hayatlarının kendi kontrollerinde olduğu hissi.
mağduriyet yerine başarılabilecek olanı yaygınlaştır
bir hak alanının önemini, yalnızca o alanda yaşanan ihlal anlatıları üzerinden aktarmaya çalışmak, ilgili hak alanını sınırlayıp mağduriyetlere hapsedebiliyor. oysaki anlatı, ihlali yaşayanın ihlalden önceki ve sonraki yaşamını da içermeli. yani o ihlale rağmen devam etme motivasyonu ve mücadelesi de aslında anlatının bir parçası olmalı. kimse kaybedilen bir davanın parçası olmak istemez. zorluklar kadar, başarıları ve başarılabiliecek olanları da vurgulamak; sakinliği, kontrol duygusunu ve özgüveni pekiştiren bir dil benimsemek gerek.
popülizmle mücadele için üç başlık: kültür, iş birliği, topluluk
- insan hakları mücadelesi kendisini siyasi alandan kültürel alana kaydırmalı. duyguların ve deneyimlerin alanında da var olmalı; buralarda da ilişki kurmalı.
- iş birliği edilen ortaklar çeşitlendirilmeli; avukatlar, akademisyenler, gazeteciler, sosyal bilimcilerden oluşan daireler hayatın gerçek anlamda pratik edildiği alanlardan kişi ve grupları da içine alarak genişlemeli.
- bir araya gelme biçimleri çeşitlendirilmeli, böylece topluluk algısı kurumsal olandan, daha nesnel ve olgusal olandan saparak sahici, öznel, insani olana yaklaşmalı.

geçen bölümün hikayesi böyleydi.
dahası da var. etraflıca izlemek istersen yayın kaydı sivil düşün youtube hesabında.
tartışma sürüyor. katılmak isteyenler dünyalar. platformunda.