Artıkişler Kolektifi’nden Alper Şen ile çalışmaları, projeleri, aktivizm ve Sivil Düşün AB Programı üzerine…
Artıkişler Kolektifi, 2007 yılından beri video ve diğer görsel sanat alanlarında bağımsız çalışmalar üreten kişi ve kolektiflerin yapmış olduğu çalışmaları ortak bir platformda toplamak ve bu çalışmaları farklı alanlarda sergilemek, gösterme ve yayınlamak amacıyla kuruldu. Sivil Düşün AB Programı’yla hayata geçen “İstanbul’un Artığı” projesi toplumsal alandan dışlanan ve görünmez kılınmaya çalışılan toplayıcıların İstanbul’un kültür ve sanat merkezi olarak görülen Beyoğlu ve bu merkez algısını “çevreleyen” ilçelerden biri olan Ümraniye ilçelerinde toplayıcıların çalışma ve yaşam koşullarına, bu koşulları yaratan göç, işsizlik, dışlanma gibi etkenlere eğiliyor.
Artıkişler Kolektifi nasıl çalışıyor? Sistem nasıl işliyor?
Artıkişler Kolektifi’ni birlikte bağımsız video çalışmaları üretmek isteyen kişilerin dayanışarak, paslaşarak ya da teknik destekle oluşturduğu bir video yapım ağı olarak tarif edebiliriz.
Belirli bir sistemimizin olduğunu söylemek zor, daha çok yapılan işin politik ve estetik içeriği bizim için önemli. Ardından üretilen her işin de kendisine göre bir işleyişi ve düzeni olduğunu düşünerek her çalışmanın yöntemine de farklı bir gözle bakmaya çalışıyoruz. Bağımsız bir yapım süreci olarak tarif ettiğimiz sürecin daha çok yapımın koşullarını kendisine özgün kılmaktan geçtiğine inanıyoruz.
İstanbul’un Artığı’ndan söz edebilir misin? Nasıl bir rota izliyorsunuz?
İstanbul’u Türkiye’nin içeriğinin sıkıştırılmış hali olarak düşünürsek, bu şehrin artığını da bu ülkenin ardında bıraktığı nesneler / durumlar / düşünceler / kişiler olarak görebiliriz. İstanbul’un Artığı ise dar çerçevesi ile bir çevre sorununun da ötesinde, bu topraklarda ardımızda bıraktığımız fiziksel / kavramsal durumları ve halleri sorgularken bu sorgulamayı da öncelikle kendimize yönelttiğimiz bir video + fotoğraf + kitap projesi olarak ortaya çıktı. İzlediğimiz rota ise bu şehrin merkezi olarak görebileceğimiz Beyoğlu ilçesinden yola çıkıp şehrin kenar ilçelerinden biri olan Ümraniye’ye doğru ilerliyor. Şehrin merkezinin çevresi ile kurduğu / kuramadığı ilişkileri yine bu şehirde yaşayan, üreten, tüketen bizlerin gözüyle anlamaya çalıştığımız bir çalışma diyebiliriz. Rotamız ise aslını sorarsanız doğal ve basit bir akış izliyor: Evlerimizden çıkıp 28 Nisan 1993 yılında Ümraniye’de yaşanan çöp dağı patlamasının izlerini aramak için yola koyuluyoruz.
Artıkişler Kolektifi’nin gelecekte yapmayı planladığı başka projeler neler?
Gelecekte de buna benzer çalışmalara devam etmeyi umuyoruz. Yayılmak ve çokluğun görüntüsünün politik ve kültürel kodlarını anlamaya çalışmak ve büyümeden ancak genişleyerek birlikte işler üretmek niyetindeyiz.
Artık/atık tanımını nasıl yapıyorsunuz? Mutenaştırma üzerinden mi yapıyorsunuz?
Artık ya da atık, en genel kelime anlamıyla geride bıraktığımız, görünürdeki işlevini yitirdiğini düşündüğümüz şey. Tüketim toplumunun bir ürünüdür artık ya da atık. Ancak bu artık kelimesini sadece mahallemizdeki çöpler üzerinden bakarsak kelimenin bize söylediklerini de duymamış olabiliriz. Bu nedenle artık diye tarif ettiğimiz şeyi sokaktaki artığın değeri ile yıkılmak üzere olan bir evin değerinin göreceli durumlarını karşılaştırarak anlarız düşüncesiyle bu çalışmayı gerçekleştiriyoruz. Her anlamıyla artığın değerli hale sokulduğu/dönüştüğü ya da değersizleştiği durumlar, aynı zamanda ülkenin politik, ekonomik ve kültürel temellerini de anlamımızı sağlıyor. Mutenaştırmaya eğilmemizin nedeni de bir anlamda ‘artık binaların/sokakların’ yeniden kullanıma açıldığı durumlarda, o binalarda kötü koşullarda yaşamak zorunda kalan insanların hangi nedenlerden dolayı o binalardan daha değersiz hallere düşürüldüklerini sorgulama çabamız. Bu nedenle “nitelikli atık” denilen şeyin değerini kimler neden hangi koşullarda belirliyor, bunu anlamaya çalışıyoruz.
Sivil Düşün AB Programı hakkındaki düşünceleriniz neler?
Sivil Düşün AB Programı toplumsal sorunların tartışılması, çözümü ya da farkındalık yaratılması aşamasında verdikleri hızlı ve pratik destekle önemli bir eksiği gideriyor. Proje diline dökülemeyen birçok çalışmayı destekleyerek bu alanda özellikle resmi bir tüzel kimliği olmayan yapıları ve bireyleri de destekleyerek aktivizm çalışmalarına ciddi katkılarda bulunuyor.
Sloganımızı belki biliyorsunuzdur, “Her şey bir sivil düşle başladı.” Sizin sivil düşünüz ne?
Bir sivil düşümüzün olduğunu söylememiz zor. Her birimizin birçok düşü var. Bu düşleri ortaklaştırdıkça paylaştıkça da düş olmaktan çıkardığımızı ve gerçekleştirmeye başladığımızı düşünüyoruz.
Aktivizm denince aklınıza ne geliyor?
Aktivizmi, kişinin kendisini ve çevresini fark etmesi, sorular sorması ve sorgulaması ve bunların sonunda bir şeyleri değiştirebilmek için yapabileceği bir şeyler olduğunu fark edip eyleme geçmesi ve başkalarıyla bir amaç uğruna bir araya gelmesi olarak düşünebiliriz.
Türkiye’de hak temelli çalışmaların ve aktivizmin şu anda bulunduğu durum ve geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hak ihlallerinin sık yaşandığı ve toplumun her katmanının bu ihlallere uğradığını bir ülkede, hak temelli çalışmalar öncelikle kişilerin, grupların ne tür haklara sahip olduğunu fark etmeleri açısından önem taşıyor. Türkiye’de bireylerin ve grupların sahip olduğu haklara dair bir farkındalık yaratılmasında aktivizmin rolü gün geçtikçe de yaygınlaşıyor. Yaşanan hak ihlallerinin duyurulması ile kişi ve grupların kendi haklarından haberdar olmalarının da hak ihlallerinin önlenmesindeki ilk aşama olduğunu düşünüyorum.