1. Anasayfa
  2. /
  3. Sivil Düşün Haberleri
  4. /
  5. Söz Devri | Melek...

Söz Devri | Melek Ceylan ile On İkinci Ev

Bu hafta sözü bizden devralan konuğumuz On İkinci Ev ekibi adına Melek Ceylan. Melek konservatuarda opera-şan ve tiyatro-oyunculuk okuduktan sonra hem özel hem devlet tiyatrolarının çeşitli oyunlarında sahne almış. Salgın döneminde tiyatro yasasının çıkması için  meslektaşlarıyla birlikte her gün saat 10.00’dan 22.00’ye kadar özel bir tiyatro önünde susma eylemi yapan Melek, bu süreçte sadece profesyonel yaşamına ait kimliğiyle değil kadın kimliğiyle ve diğer kimlikleriyle görünür olmayı, kendi sesini bulmayı, susmamayı arzulamaya başladığını söylüyor.

Melek’in işini bir sahnede, kapalı bir salonda yapmanın yanında, sokakta da icra edebileceğine ikna olması, hikayesini bir camekanın ardından anlatmak için yola koyulması da işte tam bu zamanlara rastlıyor. Kasım 2021’den beri İstanbul’un çeşitli mekanlarında sahnelediği Sivil Düşün destekli tek kişilik otobiyografik performansı On İkinci Ev bu, çabanın bir ürünü.

Gökçeada turnemizden, 19 Temmuz 2022

Merhaba, ben oyuncu Melek Ceylan. Otobiyografik hikayemi sahnelediğim On İkinci Ev, on üç ay süren yoğun bir çalışma sürecinin sonunda, Kasım 2021’de Moda Sahnesi’nde prömiyer yaptı.

Fiziksel tiyatro çalışmalarıyla bilinen yönetmen Salih Usta, dramaturg Yaşam Özlem Gülseven ve Rehberli Otobiyografi (ROB) yazı tekniğini Türkiye’ye getiren içerik ve metin danışmanı Mürüvet Esra Yıldırım ile imge, beden, mekan ve metin üzerine yaptığımız araştırmalarımızla bu oyunu yarattık. Bir sene içinde İstanbul’da ve Türkiye turnelerimizde otuzdan fazla kez, camekanın arkasından seyirciyle buluştuk.

COVID-19 boyunca geçirdiğimiz karantina süreci, karşılaştığımız engeller, yaşadığımız iletişimsizlik ve tiyatro yapamamak bir oyuncu olarak beni camekanda bir oyun yaratma düşüncesine sevk etti. Camekan, biçimi kuran bir engel; fakat aynı zamanda şeffaf, gizlemeyen, davetkar bir boyutu da var. Biçimsel olanakları araştırdığımız ve kadın olma hallerini kavramsal boyutuyla öne çıkardığımız bir oyun olmasını önemsiyorum On İkinci Ev’in.

Turnelerimizde her oyundan sonra, ayrımcılıkla mücadele, etnik kimlik, çalışma hakkı ve toplumsal cinsiyet gibi hak temelli meseleleri bireysel ve toplumsal yönleriyle ele alarak bir sanat işinde nasıl bir araya getirdiğimize dair söyleşiler düzenledik. İmroz/Gökçeada Kadın Dayanışması’nın kurucularından Selen Nur Çalışkan’ın davetiyle ve Sivil Düşün’ün desteğiyle düzenlediğimiz Gökçeada turnemizde oturma düzenini açık havaya kurarak bir düğün salonunun camında oynadık.

Moda Sahnesi’nde fuaye alanı, KOLİ Art Space’te sokak, Küff Kolektif’te kafe, Gümüşlük Akademisi’nde atölye ve Originn Coworking Space’te yeni nesil bir iş hanının içinde gösteriler gerçekleştirdik. Ekip olarak, geleneksel sahne kurgusunun dışında kalan mekanlarda yer almayı seviyoruz; böylece On İkinci Ev’i yaratırken benimsediğimiz tiyatro değerlerini yansıtan etkileşimli bu oyunda farklı nitelikteki yerleri sahneye dönüştürebileceğimizi seyircimizle birlikte deneyimledik.

Ankara turnemizden, Yermekan, 26 Ağustos 2022, Fotoğraf: Hazel Kılınç

Gökçeada turnemizden, 19 Temmuz 2022

Turnelerimiz, ziyaret ettiğimiz şehirlerde yaşayan sanatçı, oyuncu, çevirmen, yazar ve çizerlerle, kültür ve sanat profesyonelleriyle tanışıp dayanışma kurmamıza vesile oldu. Sanatsal üretim koşullarımız üzerine konuşup olası iş birliklerinin temelini attık ve birçok konuyu tartışmaya açarak Yalnız değilim, yalnız değilsin, demiş olduk. Bu noktada, On İkinci Ev’in otobiyografik niteliği dolayısıyla, gündelik ve sıradan meselelerin hayatımızda kurucu birer unsur olarak öne çıktığını tekrar tekrar deneyimledik. İzleyicilerimiz Rehberli Otobiyografi tekniğiyle tanışarak kendi hikayelerini sanatsal bir işe dönüştürebileceklerini gözlemledi.

Biliyoruz ki hepimiz hayatımızda bir kez bile olsa kendimizi camekanın arkasında bulmuş, sesimizi duyuramadığımızı hissetmişizdir. Ancak camekanın sadece bir engel değil, insanın kendi benliğine ve bedenine baktığı bir ayna, başkalarına seslendiği bir pencere, üzerine şekiller çizip yazılar yazdığı bir kağıt, ötekinin bakışına maruz kaldığı bir vitrin olabildiğini veya insan bedeninin bir uzantısı gibi, yaralanabilirlikleri sergileyen tensel bir cisme dönüşebildiğini görüyoruz. Oyun ve söyleşilerde bu gibi imgesel açılımlar bakımından, seyircimizi camekanın arkasında konumlandırarak duyulma çabası üzerinden özdeşlik kurduk. Söz konusu özdeşlik, engelleri birer araca dönüştürme potansiyelimizi vurgulayarak politik özneler olarak yapıcı rolümüze işaret ediyor. Bütün bunlar, sokağı sahneleştiren sanatsal bir direniş ve eylem biçimi bizim için. Gerek İstanbul’da gerekse bundan sonraki turnelerimizde her seferinde farklı nitelikte gerçekleşen oyunlarımızda seyircimizle buluşmaya can atıyoruz.

Skip to content